17
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2132
Okunma

Kent uyurken
ben geceden söz saklıyorum koynuma
sabah olmadan
saksıdaki çiçeklerle
mor menekşelerle tıp oynayıp
çalımlıyorum yıldızları
güneşe bir şut çekiyorum
saçlarımı bırakıp denize
uzanıyorum boğaza şöyle bir
gerdanıma diziliyor gemiler
yakamozlar dans ederken
çıkageliyor hayalin
toplayıp eteklerimi
adalara kaçırıyorum bizi
fayton nal sesleri döküyor
söz söz hece hece
tık tık dizeler geçiyor
dörtnala koşuyor çılgınlık
eh be diyorum
ne güzel kokuyor gardenyalar
saklıyorum genzime hepsini
kilise çanına göz kırpıp kaçıyorum
çal diyorum istediğin kadar
kalbim kadar değilsin ki…
Büyükada’dan Heybeli’ye kaçıyor düşler
çocukluğumu anımsıyorum
ne varsa cukka ediyorum ceplerime
kaçamak denize girip
suya düştüm diyorum masum yalanla
ne çok yüzüyorum imgelerle
kimseler bilmiyor
aslında o günden kaldı saçımın sarılığı
dudaklarımdaki pembe
ve güneşle yıkanır o günden beri
gözlerimdeki pırıltı…
her geçişimde boğazı
yüreğim çarpıyor
eski günlerimden kaldı hatırası
alıp geliyorum eve mısır çarşısının seslerini
sesleniyor her söz çığlık çığlık
Kapalıçarşı oynuyoruz dizelerle
al gülüm ver gülüm
hanlardan geçiyoruz el ele.
İstanbul sen uyurken
ben sevgilimi alıyorum koynuma
surlara saklıyorum
sarnıçlarda geziyoruz kol kola
ısmarlamam mı hiç Dolmabahçe’de çay
hem de tavşan kanından denize baka baka…
Galata köprüsünden sallıyorum oltayı
rengârenk aşk çekiyorum
atıyorum gönlümün kovasına
güneş batmadan tutuyorum yolu
doğru Sarıyer’e
gamzemi düşürüyorum sahile
gülerken güzel oluyorum diye
yansıyor dalgalarla yüzüme
bir çift midye gibi açılıyor ellerim
açıyorum o çıkıyor her şiirin içinden
bir beyaz inci gibi seni takıyorum göğsüme...
bu şehir bitmez bu şiirler de
şimdi uyumalıyım rüyana yetişip
nerede kalmıştık…