16
Yorum
37
Beğeni
5,0
Puan
1510
Okunma

Yağmuru bekliyordu adam.
İt gibi soluyan gecede
gülüyordu kendi kendine
Kürdan kadar hergeleydi
elinde şemsiyesi
incecik gömleği ile
Sarkardı omzundan kız kulesi
on altısını tozuyan genç gibi.
Geriye taradığı saçlarından öğrenirdi
rüzgarla dalga geçmeyi.
Paket yapmıştı orta yerinden
denize karşı uçarı yüreğini.
Yağmurun ise
yüksek topukları sıkışmıştı
kırık kaldırım taşlarına
Önünde giderdi hayatı
bozar yeniden tarardı saçlarını.
Küfür ederdi
kornaya basan şoförlerin
cem-i cümlesine
randevusuna geç kalmıştı yine.
Pekiyi aldığı ilk ders gibi
Sonrayı boşaltıp
önceyi yükledikçe...
Yağmur eller ile
fırtına bedenler öpüştükçe
kirpikleri yelken
elleri gemi artığı olurdu
Parçalanırdı cam
sayfalarca koşarken.
İki çelişki kadar uzak değildiler aslında
onursuz sessizliğin baş köşesinde
Oyun bilmeyeni
parmakla oynatırdı parmakla gelenler.
Arap kızı karanlıkta ışıldardı
kardan adam hep düşperest çapkındı.
Batarken gecenin koynunda
güneşin ışıkları.
Hancı ısınır yolcu üşür misali
yorulmadan kulaç attıkça
soru işaretleri...
Bulanık bir kentin
bulanık sokaklarından geçtiler
Buğulandıkça aynanın yüzü
Gönül dargınlarına
vefa kırgınlarına
eski bir hatıraydı
Soluk bir kış manzarasında
gülümseyişin hüznü.
Gönendikçe yanlışları
düz çizgide daireydi bazen aşk
Dünü bugüne
bugünü yarına bağladıkça şiirler
Ensesinden vurulmuş bir hayata
ısmarlandıkça düşler...!
Ferdaca
5.0
100% (23)