13
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
731
Okunma
Zaman gülebiliyor hatta zehrinden dem vuruyor isyanın belki köreliyor umudun belki çapağında ömrün, dolduruşa geliyor iç sesin.
Muteber bilinen sevdanın nazarında,
Gök kubbeden süzülen eşiğine yine sevda masallarının:
Ah, Tanrım, bendim madem indinde hazanın,
Deme yetkim olsa keşke ve kekelediğim
Onca şarkıdan çıkıp da yola
Serilsem bir rahlenin izini sürüp de
Serkeş benliğimin naçar kıyamında
Bir de dokunaklı surelerin garbından esinlendiğim
Sonra da çömez bir âşık bellediğim
Şu dört duvar aşklarıma nazire eden kederi yüklenip de
Sır misali düşsem sadece aşkın diline.
Kekremsi mi nedir varlığım?
Dertli olsam ne yazar,
Demelerime göz kırpan girizgâhı yine yalnızlığın
Ve beynamaz bir düş misali
Kenetlendiğim şunca hüznü bir bir derleyip
Bin bir gece masallarına konuk olduğu
Şiir martavalında kalemin
Dokunmayı değil de doymayı arz ettiğim;
Doldurup da yası dökmeyi usul usul kar bildiğim.
Demedim, inan ki demedim;
Desem bile unut gitsin, sevgili
Demeyi bile çok gördüğün
Şık bir ömrü nasıl da heba ettim senden önce,
Nasıl da şer bildiklerime bile şükrettim
Yine senden sonra
Hem de gazabına tanık olduğum devranın,
Azabını yâd ettiğim dostun düşmanın
Dirliğe selam
Ömre kelam sunduğu yine tüm derli toplu yalanların
Bir de haraç mezat sunduğum fermanımın
En dokunaklı suresi bil ki bu son şiir.
Aslında yazmadan evvel ölüme bile gıpta ettiğim
Başımın belası gizemli şehir:
Hani adına bile âşık cümle âlem
Hani yaşamak bile cehennem
Eğer ki şiire âşık bir şehirse
İstanbul’dan çıkıp da yola
Hala varamadığım onca yaka
Yine şiirin iki yakasına tanık
Vebali boynuna olsa da zaman zaman
Adına kaçıncı şiir ise,
İstanbul kadar kalabalık bir yalnızlık benimki;
Hem de derlediğime binaen
Aşka da gıyaben hürmet beslediğim
Sonradan görme bir şiir tadında
Asılı olmayı dilediğim beyitlerinde gök kubbenin
Hangi şaibeli fani isem.
Yaratılmaya biat değil de aşka inat
Sevmeyi asla ertelemediğim mi yalan yoksa
Şiir tadında bir yalan olmayı bile beceremediğim.
Bünyesinde şiirin kaynarken kazan dolusu niyaz,
Şerrinde iblisin
Donarken yürek yine kürediğin
Hep iç sesin
Sonu olsa da başını unutan bir araz.
İklimlerden sızan ara sıcağında ömrün
Kelepçesi yine yüreğin
Şakıyan bir bülbüle nazire edercesine
Şerh düştüğün her imgeyi
Sulh bildiğin
O kurumuş çeşme.
Şimdilerin dününden kaçırdığın
Haraç mezat anıların,
Yarınların ufkuna serdiğin
Yüreğinden bozma kırmızı halın:
Bir şerrin belki de ve günahlarını seven
Münafığın cübbesinden kopan
O siyah düğme
Yine hasbelkader yonttuğun kürede
Varsın dokunaklı bir son bellesin
Gelip geçen hayatın.
Deli fıtrat deli aşk deli gönül;
Kalp gözüne bir virgül
Bazen noktaları gizlediğin
Rotanda bir ünlem
Soruları unuttuğun
Cevapları da aşikâr hani
Yürek burkuldukça içine düştüğün
O gayya kuyusu:
Hatta mertebesinde aşkın,
Hezeyanı tetiklerken özlem
Kıblesinde maneviyatın
Bir Tanrı’dan yana duyduğun elem.
Kavuşamamanın acısı
Sirenlerinde yanıp sönen deli ferman
Solan yine yürekten dökülen bukle bukle
Anlatılmaz bir serzeniş
En çok da dününe ettiğin sitem.
Gözlerde ukde kalmış
Feri mi ömrün?
Geride kalmış kiri mi dünün?
Yankısı duyulmaz sesi mi sevdanın?
Yenik düştüğün mevsimden öte
Bir yolculuk mu hazanın ayak izi?
Doldukça çağlayan rahmeti nasıl görmezden gelirsin,
Demenin mecalinde
Hamdolsun demenin de meziyetinde
Şükrüne yakınsın
Derdini veren dermanını da gönderirmiş
Diyenlerin asla yalancısı olma
Derlediğin bil ki asla senin hikâyen değil:
Kaderin uzvunda rahmete dokunduğun kadarsın
Aslında kaybettiğin yarımından bile yarımsın
Yarını tetikleyen hangi peşrevi ise
Ömürlük sevdandan çalan zamandan
Kalan üç beş yalansın.
Kör düğümler,
Kor sevinçler,
Yetilerinde andığın rahmeti kucaklarken
Dokunduğun o lal şarkısın
Yine hicvinde dünün bir merhale
Kopup geldiğin iklimden
Kendi halinde bir ziyaret
Hakkın mahkemesi her an
Doğrudan yana.
5.0
100% (18)