0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
507
Okunma
eğilip yüreğine,
yüreğini dinlerdi hep
çok söz içerlerdi
çok görüntü yıkardı gözlerini
çok gürültü tıkardı sözlerini
o kalabalıkken,o ne kadar da yalnızdı
bir depremden çıktı
içine çekildi
çekildikce gönlüne
güçlendi yeniden
onarmaya başladı kırıklarını
yakıp gereksiz kinini
eritti hüzün buzullarını
sel sel oldu kurak topraklar
sahte gülücükler, yapmacık göz kırpmalar
anlamadan geçenlerden,
aldanmadan geçti
güneş doğmuyordu bir süredir
bir ışık çekti kirpiklerinden
aydınlık bir bakış
bulutlardı üstünde duran
şu yağan aşk
damla damla düşen bedene
soğuk bir rüzgarla esip göğsünden
şu yağan aşkla
açtı kollarını göğü kucaklayıp
esir miydi, neydi tüm sözler?
gergin dilleri tutan yürekler miydi?
yoksa inatlar mı?
şimdi ağır ağır terkediyordu
o kenti...
belki de artık
her kent yalnızdı
şimdi agır ağır tekliyordu mutluluk
nemli akşamlar kalabalık
ve su tutmazdı sokaklar
hafif hafif çiseliyordu,
kaldırımlarda insanlık
fakat nasıl ilerleyecekti
ayrılığın yolundan
eksilecekti sesler,zarif haller
ve yol işareti gibi cilveli edalar
nasıl bulacaktı yerini gözler
bir denizden cıkıp
bir havuza girmek
belki de ummadığı bir kapıda
amansız bir hastalıkla inlemek
bir çekirdek düşmüştü cennetten avcuna
gömmek şimdi yüreğe
ya çürütmek ya büyütmek için
ve bu şiir bitmeliydi
ve bu şiirden gitmeliydi artık
son bir kez tekrar dönüp baktı
kapısına bir papatya bıraktı
ve son sözü,
kendine iyi bak’tı...
Rüzgar