1
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
808
Okunma
yüzü çelikten bir rüzgar
dalgalı bir deniz kıyısı elleri
salkım saçak saçları
raks ederken rüzgarda
bir damla suya hasret bir bedeni
bir volkanla yakıyorlardı
şu maviye benzer gökyüzünü
şu yeşile çalan ağaçları
şu su rengi sesini
keskin bir bıçakla diliyorlar
ve kumdan kaleler yapıyorlar aşkları
rüzgar estikçe yıkılıyor
ve sessiz bir sokak
sarı lambalı bir şehir
kirpiklerine düşen kırağı
hep ihanet
hep siyah
bedeni soğuk radyolarda
eski aşk şarkıları çalmakta
ve canına batan düş kırıkları kadar soğuk bir çiçek ağlaması
ihanet sevdalar ardında bir çocuğa sarılmakta
düşleri ardında kalan umudunu sıkıyor bir çocuk
illegal hayatın kıyısında kalan bir kum tanesi kadar acımasız
ve yasak sevdalar biriktirmişiz umarsızca
özgürlük kaç mevsim sonra gelir kim bilir
kim bilir kaç şiir gömülür mezarsız yüreklere
burası mevsimsiz özlemlerle dolu bir kent
manzarası yağmurlu bir pencere önü
böyle yazılmadı ömür
doğum böyle değildi
ana rahminde acılar doğmamalı
elleri kınalı bir kadın ağlaması yüzümde solmakta
hiç tanımadığım bir ölüme sarılıyorum
insanlar sevda düşmanı burada
umut tükenmek üzere
avuçlarım kuruyan nehirler kadar kurak
ve karanfiller kurumakta yüreğimin sen tarafında
sen kaç karanfil soldurdun içimde
kaç yaprak düşürdün dalımdan
ve kaç ağlayan çocuk bıraktın ardında
ben burada ölüme sarılmış seni bekliyorum
mevsim kışa hazırlanıyor
bense seni üşüyorum burada
ibrahim dalkılıç
28.10.2017
21.30 izmir