1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
779
Okunma
çâresi yok
gitmeliyim
yeşil uğultusuna yaslanıp buğday tarlalarının
buğday tarlalarının ötelerinde
uçarı ve sarışın bir öfke hâlinde
gitmeliyim
avcıları yanıltan boz-tavşanların ayak izlerine
nerdesiniz
bilezikleri şıngırdayan kızlar
kızların koynundan fırlayıp
havaya uysal kaçışlar çizen
bıldırcın sürüleri
siz nerdesiniz
tanığımdır ırmakların kavgadan köpüreni
portakal dallarında titreşen ay ışığı
yıldızlarla söyleşmenin ustasıydım ben
hasrete kavuşmanın can pahâsına
gömütlerin üstünde açan güle sorun beni
taş kovukta sabahlayan yuvasız yavru kuşa
dinlenmek kımıltısız nazlı gölgeliklerde
çobanlarla gülüşmek umurumdadır
usulca çan seslerine kulak kesilmek
gidip serinlesem bir
soğuk sularını çırpsam çılgınca
önce alnıma, en kırgın yerlerime
emeğin küçük sevimli ülkesinin
tozuyla toprağıyla ısınsam kuşluk vakti
özenle dokunmuş kilimlerine
aydınlık sereserpe o kadar
soluk perdelerine
imrenip kalsam ev-içlerimin, alçakgönüllü
babam, acılarıyla didişiyordur
acılarına hoşgörülüdür babam
çayır kokusuyla yıkamıştır sesini
adım gibi bilirim
çamaşır iplerinde buğulanan
annemin uğraşısı hep
yetince güneş
sabun sıyrıklarından dönen bir başım
o zaman duyumsarım insanlığımı
âbimizden gelen mektubun gönenci mi
bu bol esinti
odaları taşıran
kardeşlerim
haberci umudu mu tâzeledi yüreğinizde
desem ki
of ben nasıl önemserim
bilemediniz
koyakların kucağında
geleceği cıvıldayıp
tanımsız sevinmeyi
(*): "Eksik Kırlangç" kitabımdan
5.0
100% (5)