19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1377
Okunma

“Mısrasız bir hayat, dünyayla bütünleşmede ki ilişkiyi önler” Adonis
Yolculuksa,
uzakta kalan saatler
her uğurlama,
buruk kokulu tütsü
hasret birikeli
suskun molalardı
saçıma düşen tütün kokusu…
insanlar, sesler, hayatlar
düşler lokomotifi
ardına takılı vagonlar çekiyor acıyı
camlara çarpıp dönen her ses
her şey uğultu
raylar çifte sancı
gidip dönen yalpalı…
siyanür karışığı k/anımdı
bedenim kendine t/uzak
ruhum fırlatılmışçasına hiçliğe
bakıyor bir kenardan
gözlerim geliyor avuçlarıma
yanağın yamaçlarına
düşüyor her bulut…
dayanıyor dağlar yarımlığa
başı sise bağlı yazma
kıvrılıyor Sapanca gölü hazla
öncesi Karaçam
orman ne çok ev saklamış kuytularına
ahşap rüyalı kurt yeniği canına…
göl hüzün sürmüş yüzüne bugün
dolayıp diline yanık bir türkü
karanlık sürüp yüreğine
tünelden geçiyor umut denen
sevgilinin sesinden
ışığa sarılıp çıkıyor da
nedendir sol yanımdaki bu acı
bu karanlık, bu körlük
gözlerimin tüneli saralı…
doğanın çıplak teni yağmur kokusu
dere hemen rayların yanı başında
ağaçlar örtüyor ayıplarını
sevişmez acıyla mutluluk oysa
hızla geçiyor pencerede zaman
vakit yok şu an acıdan aşka…
bütün yollar ilhamken
söz söz uzar raylar
içi çığlık çığlık anne
dili bıçak kesiği
sırtı kambur dert
geride kalan yanım
dördüncü pulman otuz numara
yüzüm cama akan yansıma…
yol bitti
nice hayat geçti
savrularak tren dumanında
uğultu uğultu insan
hayat safha safha
gözlerimin ıslağı raylarda
ellerim hüzünden bavul
kendine inen bir yolcu…
benliğimi su bilirim
son damla sanarak kendimi
bir yol hikâyesi bu
yazarı anagnorisis
kendine yabancı
akar içimdeki aşina
gerçek kimliğine yasla…