15
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
1161
Okunma

Nasıl da salkım saçak
Tek müsebbibi
Kördüğüm addedilen,
Biz ölümlülerin düğünü.
Gökyüzü söylemlerinde
İfşa ediyor tarafını Tanrı:
Önce görgüsüz bir izlek,
Akabinde kırık o saçak dibi,
Meşrebi boyutsuzluğun,
Göreceli mükemmeliyetçiliği.
Tanrısız adam ve kadınlar;
Çocuklar zaten ölü doğdu;
Biz öldürmüştük oysa
Cenin babında üç beş canlı hücre,
Konuşlandık da akabinde,
Kara delik, dar hücre…
Memnuniyetini dile getirdi iblis;
İrin kaynayan gözlerinde
Bir kez sokmuş nifakı
Sevgi ve insan denen cehaletin önsözüne
Ve dokunaklı bir mısra:
Yine elinde orak.
Siyahı sevmedim ezelden
Hayat mı dediğin yoksa
Çekilesi azap?
Gecenin temennisi olsa da hüzünsüz günce:
Ölü doğmaya ant içmiş ne çok öksüz.
Tüm varsayımları alt üst eden tümleci
Aşk’tan yoksun bir nidada
Saklı tutulu gizemin sair dili:
Yadsımadan yansıyan,
Yansımadan yaşanması mümkün olmayan
Ve hicap yüklü iken gök kubbe
Varlığımın itaat ettiği o meşakkatli gölge…
Görünmezin indinde dile kolay gelse de
Konuşulan lehçe:
En yorgun telaffuzu yüreğin,
Sekerken bir yürekten ölüme
Sona saklı tuttuğuna dair
Yine evrenin buyur ettiği ahenkli denge…
Sevmeden mümkün mü özgürlük?
Kurda kuşa yem olsa da ölgün benlik,
Mümkün mü söyle?
Hele ki sefillik iken adam boyu,
Her bir nidaya devşirdiğin gözyaşına dahi
Şükürler olsun
Ve varsın görsün tüm evren:
Pervasızlığını sevdanın,
Perdelerken zalim nefsini o münafık baykuşun.
İstiflesin yeter ki sevgiyi
En muteber köşeye
Ve yığılıp kalsın kötünün dengi zulüm,
Yıkarken yeri göğü kanı ile akan gözyaşının
Ve istikbaline evrilirken tüyü bitmemiş yetim düşler
Görsün ahvalini.
Tüm zümre tek dizede
Asarken nefreti başköşeye
Dökülsün yeter ki aşkın neferleri bir bir;
Gök kubbede süzülürken aşkın devranı
Hele ki asılsız bir hutbeye dikmişken gözünü
Münafık şeytan.
Geriye dönüp bakmadan
Asilce süzülmeli gönülden
Ve pür-telaş dengini bulmalı sevgi ve sevda.
Andını çoktan etti yürek,
Ölüm dahi saf tutsa musalla taşında
Zikreden o hülasa yangını
Elbet söndürecek Huda.
Nezdinde tortu mudur bunca dinliğin med-ceziri?
Sükûtu yâd edeli, kavrulur mu hazan
Aralığın soğuğunda?
Demli sezilerden densiz yargılara,
Nifak yüklü gölgelerden boyunduruğuna zulmün,
Hangi kıbledir gerçeğin saklı kıldığı
Ve meskensiz bir ithamda mı yeşerir çocuk?
Susmalara rast geldim geleli,
Kıvılcımların tokalaştığı o cehennemi
Buyur etti iblis:
Kınında nefret soludu sinsice.
Hangi çocuk hak etti zalimin zina bildiği
Bir hücrede boyun eğdi?
Demeye ne hacet, ey dünya:
Al işte, biri daha yırttı kefeni.
Sonsuzluğun vebali,
Kinin gölgesinde en densiz hazine mademki
Rahmetin indinde şükür bildiğim:
Küçük kıyamet mi yoksa
Masumun yüreğinde kor ateş
Ve cansız bedenine biçtiği kefen iken
Hakka ulaşan o sübyanda doğup doğacak
En büyük eziyet yine
Cellâdı serkeş bir bedelle rahvan bir gölgeye emanet.
Örtündüm tüysıklet bir meramı sıkarken
Avuç içi bir kelamda
Nazire eden nice yanılgı:
Hoyrat bir şiirde saklı yeknesak hüzün
Hangi minvalse dümeni kırdığım
Yüz görümü bir fısıltı
İslerin içinde kaybolmuşluğum,
Asi bir dilekçe raptiyelediğim sancıdan
Dökülen miadı dolmuş bir kez ömrün,
Hayli yorgun bir gölgeye rehin düştüğüm
Ruh beyanım.
5.0
100% (23)