7
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
1286
Okunma

Komşu gayreti
bayram olurdu
gurbetten kim gelirse gelsin.
imece olunurdu,
zahmet kiminse kimin.
bir gayret bir gayret ki sorma
su mu? gelecek Yanbunar’dan köye
-angarya - derlerdi ama
köy için, yarın için
birşeyler ortaya koyma gayreti
bütün köylüde
kimi bir-kaç adam boyu basamak basamak inerek
kazdığını birkaç defada yukarıya atarak su yolu açtı,
kimi boru-büz taşıdı, gücünün üstünde gayret
kimi boruya yiv-set
okul mu yapılacak
kimi Mullapaktepesinden taş çıkardı,
kimi odun-çalı, çöp-çöpel yığılarak
Kediomartepesi’nde kireç için taş yaktı
elden-ele helkelerle su taşınarak
Tuzla’nın yanında taşlar kireç yapıldı
orasının adı artık “kireç ocağı”
tüfek atıldı
Keklikoğlunun evi yandığında
akdoncak evlerden koşturup,
helkelerle su taşıdılar
Küçükbolat Akçeşmenin altında,
tarlasında yolma yolup;
“-yananı Allah görür” demiş,
Suvattan, Karaçalıdan
köye koşmuş onca insan.
Küçük Boladın umrundamı dünya
tarladan dönmüş akşam karanlığında
gerçeği farketmiş
yanan ev kendisininmiş
Küçük Boladın elinde çakısı
tırnağını törpüler,
ağzının sol kııyıcığında durur,
tütün tabakasından sardığı cığarası
altmışaltı oynaken
sömürmeyi unutur,
cığarası söner
muhtar çakmağını bir daha çakar,
izmariti ateşler
yansa da yanmasa da yarım yamalak söver
vapur dumanı gibi kesik kesik üfler
“-işmeyen ölmeycek mi
dünneye gazzık mı çakacan” der
ağzının yanıyla püf-püf üfler
farklıdır onun dumanı
küçük evinin çatısında bir leylek yuvası
leyleğin gelişi “-bahar geldi” müjdesi.
"lak-lak" lakırdardı
nadasdaki çiftçinin yoldaşı
nerelerde yaşardı diğer leylekler
“leyleğin ömrü lak-lağınan geçer”
güz geldiğinde göçmen kuşlar
"ıscak memleketlere" göçederlerdi,
“ank, ank” sesleriyle anklar
sanki “-hoşça kal” derlerdi
"-bir çift turna gördüm durur dağlarda
seversen mevlayı kalma yollarda
sizi bekleyen var, bizim ellerde
bizim ele doğru gidin turnalar
durnam dertli öttün derdimi deşti
el vurdun yaremin başını açtı
eşinden m(i) ayrıldın yolun mu şaştı
doğru bir gatare gedin durnalar
fazla gitmen bizim ele varınca
selam söylen eşe-dosta sorunca
el bağlayıp divanına varınca
benden yare selam söylen turnalar"
sonraları bir Yörük delikanlısı
aldı sazını
yumdu gözünü
salladı saçlarını
“-telli turnam selam götür sevdiğimin diyarına•
üzülmesin, ağlamasın belki gelirim yanına
hasret kimseye kalmasın, sevdalılar ayrılmasın
ben yandım eller yanmasın sevdanın aşkın narına”
“mühür gözlüm seni elden•
sakınırım gıskanırım
yağan gardan esen yelden
sakınırım gıskanırım
havadakı durnalardan
su işdiğin gurnalardan
keyindiğin urbalardan
sakınırım, gıskanırım
beşikte yatan guzundan
hem oğlundan hem gızından
yar seni, senin gözünden
sakınırım, gıskanırım”
“yine dertli dertli iniliyorsun
sarı turnam sinen yaralandı mı
hiç el değmeden de iniliyorsun
sarı turnam sinen parelendi mi
kuru kütük yanmayınca tüter mi
ak gerdan da çifte benler biter mi
vakti gelmeyince bülbül öter mi
ötüp gider bir gözleri sürmeli
dere kenarında yerler hurmayı
kılavuz ederler telli turnayı
ak göğsün üstünde ilik düğmeyi
çözüp gider bir gözleri sürmeli”
“bana kara diyen dilber••
gözlerin kara değilmi
yüzünü sevdiren dilber
kaşların kara değil mi
beni kara diye yerme
Mevla’m yaratmış hor görme
ala göze siyah sürme
çekerler kara değil mi”
“ela gözlüm ben bu elden gidersem
zülfü perişanım kal melul
kerem et aklından çıkarma beni
ağla gözlerini sil melul melul
Karacoğlan der ki; ölüp ölünce
ben de güzel sevdim kendi halimce
varıp gurbet ele vasıl olunca
dostlardan haberim al melul melul”
DİPNOTLAR
angarya: olarak köyün ortak işinde (zorla) çalışma,
akdoncak: sadece iççamaşırı ile, gece elbisesiyle
ank: yaban kazı
• Musa Eroğlu
• Neşet Ertaş
•• Karacaoğlan
5.0
100% (13)