4
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
680
Okunma
beynim, kişisel bir ruh hastalıkları hastanesi.
içimde bir müfreze asker silah doğrultmuş bilincime,
tamda manşetteyken
bir gazetenin 3. sayfasından atlıyorum
bir polisiye romanının balkonunda saklanıyorum.
regl sancısı gibi yanıyor canım
oysa hiç kadın olmadım
göğsümdeki kılların sen kokmasını saymazsak
hiç kadın kokmadım.
mistik bir acı ayaklarımdan sirayet ediyor vücuduma,
hücrelerim teslim ol çağrılarına uyuyor.
ben uyuyorum
biz uyuyoruz
çok teslim ölüyoruz.
gideni uğurlamayı öğrendim
tabut taşımayı,
kendi gövdemi sıkarak kendimi doğurmayı...
daha bir çok şeyi
şimdi çimlerin sancısına ağlıyorum
ya tohum düşmezse,
ya güneş doğmazsa,
yada yalanlansa Nazım’ın güneşe yolculuk fıkri
ah Şapel
bir tapınak kadar yalnızım
silahı beynine dayayıp Zeus’un
Tanrı mı ben mi desem
-sen beni seçsen
az kalmış saadetimizi bölüşsek
günde bilmem kaç vakit
kalbine müracaat etsem, ibadet gibi.
Musa’nın asayi tuttuğu gibi tutsam elinden
yahut Yusuf’un kuyuyu ikrarı gibi
aksak Yakub’un gözlerinden
dökülsek diclenin kucağına
Şatülarapta buluşsak
yemyeşil baksa Bağdat
ve daha nice Bağdat
ah Şapel
zihnim kangren bir uzuv gibi duruyor karşımda
bir gram morfinemi satsam düşlerimi zenci bir afrikalıya.....
sende gülüşünü devret bana yok pahasına
pynst.