15
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
2086
Okunma

Hayat denen şu sahnede, bin bir oyun oynandıkça
Gün savuştu gece döndü, kul ağladı ben ağladım.
Kara cadı kazanında, türlü dertler kaynadıkça
Sarıldık birbirimize, sol ağladı ben ağladım.
Dost, akraba, bacı, gardaş birbirini bilmez diye
Lale, sümbül, mor menekşe can toprakta kalmaz diye
Kara kuzu anasının, memesini almaz diye
Nağmeler ağıda döndü, dil ağladı ben ağladım.
Leyla, Şirin, Nazlı, Aslı bin bedende bir ruh ile
Hasretinden küle dönmüş, bin bir eda bin ah ile
Esen yellerin kibrinden, solup bir kez bin vah ile
Yeşil yaprak düştü yere, dal ağladı ben ağladım.
Harap bağların içinde, iki damla göz yaşıyla
Onmaz yaralara karıp, iki elde bir başıyla
Kimsesizler sokağında, bir avuç sedef düşüyle
Boyun eğip kaldı bülbül, gül ağladı ben ağladım.
Mavilerle, yeşillerin terk ettiği vakitlerde
Muştularla, gülüşlerin, çark ettiği vakitlerde
İhanetin gamzeleri, gark ettiği vakitlerde
Söndü vuslatın ateşi, kül ağladı ben ağladım.
Zifir karanlığı yarıp ,ay geceye yandığında
Göğüne küs yıldızların, ışığıyla döndüğünde
Uzak diyarlardan felek, yüreğime bandığında
Sarıldım taşa toprağa, yol ağladı ben ağladım.
Yüksel Beyocaktan (12.06.2016)