11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1030
Okunma

Bir yaz tatili dönüşüydü. Güneşi; tenine sürmüş, iyot kokusunu ciğerlerine depolamış, dalga seslerini kulaklarına işlemiş, gördüğü güzellikleri yüreğine, anıları ise hiç unutmamak üzere belleğine kazımıştı.
Dinlenmiş vücudu, bıraktığı yerden devam etmek için sabırsızlanıyordu. Görev yerinden uzun süreli ayrılışlarında hep aynı heyecanı duyardı.
Danışmada görevli personel, Aysun’u görür görmez ayağa kalktı ve kafası ile selam verdi.
Aysun, her zaman ki gibi sıcacık gülümsemesiyle karşılık verdi.
“Günaydın İlhan Bey! Nasılsınız?
- Teşekkür ederim efendim. Uzun zamandır yoktunuz! İzinde miydiniz? Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
- Evet. Kuşadası’ndaydım. Sayılı günler çok çabuk geçiyor. Geldik işte! İyi mesailer!
Aysun, katta olan asansöre yetişmek için biraz hızlandı. Bindiğinde, ince narin parmaklarıyla sekizinci katın düğmesine bastı. Aynaya dönüp kendine çeki düzen veriyordu ki kapı birden açılıverdi. İçeriye daha önce hiç görmediği birisi girdi. Sonra aynı katta birlikte indiler. Aysun, kendinden önce inen adamın arkasından;
- Ne kadar da kaba! İnsan bir günaydın der! İnerken de iyi günler demedi. O kadar da tebessüm ettim!
diye söylendi içinden.. Aysun, bu tür hareketlerin insanın kişiliğini ele verdiğini düşünürdü. Koridorda mesai arkadaşlarının “hoş geldin” diyen sıcak karşılaması bir nebze olsun moralini yükseltmişti. Birkaç adım attıktan sonra “nasıl da unuttum” diyerek hayıflandı. Dinlenme tesislerinden aldığı pişmaniye kutusunu koyduğu poşeti arabasında unutmuştu.
Hemen geri döndü. Şimdiye kadar hiçbir izin dönüşü işe eli kolu boş gelmemişti. Araba işyerinin bahçesindeydi. Alalacele şoför koltuğunun yanındaki poşeti aldı ve işyerine geri döndü.
Tekrar asansörün önündeydi. İçinden “akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş” diyordu gülümseyerek.. İkinci kez aynı koridoru adımlıyordu.
Çalışma odasının kapısını açtığında, gözleri yuvasından çıkacak gibi olmuştu. Birkaç adım gerileyip oda numarasına baktı. Bir yanlışlık yoktu. Masasında oturan kişi, asansörde karşılaştığı o adamdı.
Aysun’un ense kökü neredeyse yanıyordu. Saçlarının hepsini eliyle toplayarak sol omzundan aşağıya bıraktı. Ne zaman sinirlense önce ensesinde bir sıcaklık duyar sonra da yanakları al al kızarırdı. Boğazına sanki bir yumruk dayanmış gibiydi. Sözcükler güçlükle ağzından dökülüverdi.
- Kusura bakmayın ama anlayamıyorum. Sizin benim odamda ve masamda ne işiniz ne? Eşyalarım nerede? Bir yanlışlık olmalı ama çözemiyorum şu anda! Siz kimsiniz?
Adam, sırtını koltuğa daha da yerleştirerek tok sesiyle cevap verdi.
- Adım Nuri ÇINAR.. Buraya İstatistik Uzmanı olarak görevlendirildim.
Aysun’un bacaklarının dermanı kesilmişti. Düşmemek için masanın kenarından destek aldı.
- Ama söylediğiniz kadro benim kadrom! Nasıl olur?
- Orasını ben bilemem! İdarecilere soracaksınız!
dedi kaşının birini yukarı kaldırarak ve çekmecesinden çıkardığı atama yazısını eliyle Aysun’a doğru kaydırdı.
Aysun’un gözleri kağıdın üzerinde hızlıca dolaştı. Doğru söylüyordu. Kendini toparladıktan sonra adımları onu müdür beyin odasına götürdü. Tam içeri giriyordu ki sekreterin ikazıyla elini kapıdan çekmek zorunda kaldı.
- Aysun Hanım lütfen bekleyin! Önce müsait olup olmadığını soralım istersiniz. Bu şekilde girmeniz uygun olmaz!
- O zaman lütfen çabuk konuşun! İçeri girip derhal konuşmam gerekiyor.
Sekreter kısa bir görüşmeden sonra eli ile kapıyı işaret ederek “buyurun, şimdi geçebilirsiniz” dedi.
Aysun, ne kadar engellemeye çalışsa da gözyaşlarının firarına mani olamamıştı. Kapıyı bir kez tıklattı ve “Gel” diyen sesle içeri girdi.
Müdür Bey, kahverengi çerçeveli gözlüğünü usulca çıkararak elindeki dosyanın üzerine koydu ve dağınık kaşlarını eliyle düzeltti.
- Hoş geldiniz Aysun Hanım! İzin nasıl geçti?
- Buraya gelene kadar iyiydi efendim. Ama şu anda hiç iyi değilim. Odamda daha önce hiç görmediğim biri var ve o kişi benim koltuğumda oturuyor!
- Aysun Hanım sakin olun! Lütfen oturur musunuz?
Aysun, akan gözyaşlarını parmaklarıyla siliyor bir yandan da merakla müdür beyin cevabını bekliyordu.
Müdür Bey, hafif öne doğru kendini çekerek, iki dirseğini de masaya yerleşti. Ciddi bir yüz ifadesiyle konuşmaya başladı.
- Aysun Hanım. İş hayatında bu tür şeyler olabilir. Bulunduğunuz kadroya merkezden atama yapılmış. Benim engelleme gibi bir lüksüm olamaz! Vardır bir bildikleri! Sizi de farklı bir şubemizde görevlendireceğiz.
- Ama efendim. Ben buradan çok memnundum. Sizinle ve arkadaşlarımla bir sorunum yoktu ki.. Anlayamıyorum!
- Söyledim! Yapabileceğim bir şey yok. Çıkışta sekreter hanım size evrağınızı tebliğ etsin. Şimdiye kadar ki hizmetleriniz için size teşekkür ederim. Yeni görev yerinizde başarılar dilerim. Hayırlı olsun.
Müdür Bey’in Aysun’a uzattığı el boşta kalmıştı. Aysun ağlayarak çıkmıştı odadan.
Yüreğinde fırtınalar kopuyordu. İçinde; şefi bizzat kendi olan çok sesli koro var gibiydi. Her bir duygu; ayrı renk ve tonda ses veriyordu. Kimi; “Bu kadar kolay mı? Karar verdikleri şey bir eşyanın oradan oraya nakli mi? Peki duygularım ne olacak?” diğeri “istenmediğim yerde durmam. Çeker giderim” diyor, bir başkası da “Mücadele etmelisin” diye gürlüyordu.
Adımını kapının dışına atmıştı ki sekreterin adını zikreden tiz sesine doğru başını çevirdi.
- Aysun Hanım lütfen durun! Size tebliğ etmem gereken önemli bir evrak var!
Aysun, gözyaşlarını sildi ve kendini toparlayarak masaya doğru geldi. Evrağı imzalarken; insanların duygularını hiçe sayan yöneticilere atıfta bulunarak “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diyordu.
Sekreter;
- Aysun Hanım bana bir şey mi söylediniz? İşitemedim de!
dedi meraklı bir ses tonuyla..
Aysun:
- Yok bir şey! Size söylemedim. Kendi kendime konuşuyordum
dedi üzgün bir şekilde ve odadan çıktı. Bir an önce ortamı terk etmek ve temiz hava almak istiyordu. Bina çıkışında kendisine yetişen temizlik görevlisi Hasan;
- Aysun hanım! Bu poşeti Nuri Bey’in odasında unutmuşsunuz!
dedi nefes nefese…
Aysun, önce poşete sonra Hasan’a baktı.
- Kalsın! Hep geldiğimde ikramım olurdu bu da gidiş ikramım olsun! Afiyet olsun!
dedi ve arkasını bile dönmeden hızla uzaklaştı.
Aysel AKSÜMER