37
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
7402
Okunma


Tacettin YILDIRIM. Namı diğer TACO. 1966 yılında tanıdım onu. Bir tek sigarayı, bir dilim ekmeği paylaştım onunla... O benim devrem, arkadaşım,gardaşımdır. 45 yıldır beraberiz.
O da bende 30 küsur yıl görev yaptık Hava Kuvvetlerinde. O anılarını yazıyor, bizler de bazen göz yaşlarıyla, bazen kahkahalarla okuyoruz. Sonunda çıkaracak bir dersin olduğunu mutlaka fark ediyoruz. O öyledir yazdığını boşa yazmaz...
İnsanlar anılarıyla yaşarlar. Benim hiç mi anım olmadı ? Olmaz olur mu ? Ama ben ne kara kışta Aşık Veysel’i köyüne götürebildim. Ne de yaralı Yusuf Aslan ın elini tutabildim.
Şanslıydı O...
O yüksek tepelere kurulan radarlar da skopun başında uçak takip ederken, ben minderler de güreş tutuyordum. l968-76 tam sekiz yıl. O yıllarda kurumlar spora önem verirdi. Şimdi o destek kalmadı
Ben 48-52 kilolarının güreşçisi idim. Bu sıkletlerin güreşçileri dertlidirler. Müsabakalardan bir hafta önce başlar dertleri. Atarlar sıcak hamamlara, saunalara, fırına ekmek atar gibi. Güreşeceği kiloya inmek zorundadırlar. Yemek yok. Su yok. karnınız sırtınıza yapışır. Gıdanız bir günde bir göbekli marul dur sadece...
Aynı derdin tersi de yüksek kilolu güreşçilerin başındadır. Onların da kilo alması gerekir. Bir üst sıklete güreşebilmeleri için. Gözleri yuvalarından fırlayana kadar yemek, tatlı yedirilir. Su içirilir.
Onlar bize özenir, biz onlara...
Yıllar sonra tayinim İstanbul’a çıktı. Beni güreştiğim yıllardan tanıyıp taktir eden olduğu gibi, çekemeyenler de vardı.Kıskananlar;
" Şu ufak bünyeyle mi şampiyon olmuş ? Hayrett." Derlerdi.
Askerin değişmez görevlerinden biride nöbettir. Bir pazar günü nöbetçiyim. Nöbet tuttuğum yerde iki arkadaş daha var. Herkesin görevi ,sorumlulukları ayrı. Nöbet tuttuğumuz yerin çay ocağında oturuyoruz. Sohbet ediyoruz. Diğer arkadaşlardan birisi de Ulvi. Sevdiğim bir arkadaş. Devre arkadaşım. Diğeri de genç bir astsubay...
Laf döndü dolaştı. Benim güreşçiliğime geldi. Ulvi uzun boylu , iri yarı, vücutlu biri.
" Yahu Bedri bu vücutla mı güreştin sen ? Bir lokma adamsın. Seni sıksam suyunu çıkartırım."
" Ne sıkıyorsun Ulvi sen? Limon mu? O iş senin bildiğin kadar kolay değil. Sen hiç güreştin mi?
"Güreşmedim. Ama güreşçi dediğin biraz vücutlu olur.
Ulvi mesleğin de başarılı biriydi. Ama bilmediği bir konuda ahkam kesiyordu. Sinirlenmiştim.
" Senin gibi yani."
"Evet. Benim gibi."
Pazularını gösteriyordu. Anlaşılmıştı. Ulvi kaşınıyordu. Gereğini yapmakta bana düşüyordu...
" Var mısın...?"
" Neye var mıyım ?"
" Benimle güreşmeye"
" Seeennn... Benimle....? "
" Evet ben seninle. Bu arkadaşımızda hakemlik yapsın. Yapar mısın ?
" Yaparım ağabey. Az buçuk seyrediyoruz. İki puanı, tuşu biliyoruz."
Ulvi;
"Ben puan falan anlamam. Göbek güneş görecek."
Bu bir güreş terimiydi. Yoksa Ulvi güreş biliyordu da benden mi saklıyordu ? Ama ne olursa olsun. Ok yaydan çıkmıştı, bir kere.
Ulvi iyice sinirlenmişti. Hemen gazinoda üstünü çıkardı.
" Hadi gel... Hadi..."
Bu konuşmalar askerlerinde dikkatini çekmiş, bizi dinleyenlerin sayısı artmıştı. Ama hiç biri bana şans vermiyordu. Yürekleri benden yanaydı. Bunu hissediyordum.
Sporda kuraldır. Rakibini basite almıyacaksın. Ama gözünde de büyütmüyeceksin . Ulvi neredeyse benim iki katım.Yenilmem normal. Ama beni çekemeyenlerin sevincine ben dayanamam işte.
Çıktık dışarı. Geniş bir çimli alan. Sanki Edirne Sarayiçi... Askerler telefonlara bakacak sadece bir kişi bırakmışlar içeride. Diğerlerinin hepsi çember oldular etrafımızda...
Çimli bir alan ve seyredenleri görürsem, hele birde "Köroğlu" havası da çalıyorsa, hiç dayanamam. Hemen peşreve başlarım. Öyle de yaptım. Bir peşrev atıyorum ki, aman Allah. Ortalık alkıştan inliyor. Askerler hem alkışlıyorlar, hemde;
"Helal olsun Komutanım... Helal olsun..." diye bağırıyorlar.
Ulvi sinirden mormor. Fazla dayanamadı. Üstüme koştu geldi. Ulvi de güreşçiliğin "G" si yok. Bu benim işime geldi. Vurdum tırpanı. Küt ... Düştü. Çevirdim sırt üstü. Hakem düdüğü çaldı.
" Tuşşş"
Bir sevinç fırtınası koptu. Askerler keplerini havaya atıyorlar, gülüyorlar.
" Heyyyy" diye de bağırıyorlardı.
Ast , üst, Komutan kuralları kaybolmuştu. Ortama insani duygular hakimdi. Üç beş asker koşup beni omuzlarına almak istediler. İzin vermedim.
Ulvi bağırıyordu;
" Olmadı, olmadıki..."
" Niye olmadı Ulvi ?"
" Suç bende . Düdük çalmadan başladım."
" Peki ne olacak şimdi ?"
" Bir daha güreşeceğiz"
" " Peki Ulvi"
Ben rahattım. Ulvinin güreşi bilmediği kesindi. Yüz defa güreşsem yüzünde de yenerdim. İkinci güreş başladı. Bir tek kol. Ulvi yine yerde. Çevirdim . Düdük çaldı.
" Tuşşş "
Askerler yine kahkahalarla gülüyorlardı.
İnsanlara üç şeyi yasaklayamazsın. Hapşırma , kahkaha, bir de aşk var tabii. Ama şimdi onun sırası değil.
Ulvi;
" Olmadı"
" Haklısın Ulvi olmadı. Çimler yaştı ayağın kaydı değil mi ?
"Evet"
" Bir daha değil mi ?"
" Evet bir daha "
Ben kararımı verdim. Ulviyle kedi, fare oyunu oynayacağım. Ama roller değişik olacak. Bu sefer fare kediyle oynayacak...
Biz başladık üçüncü güreşe. Yalandan alta düştüm. Altta iken de yapılacak oyunlar var. Ulvi çekiniyor neremden tutacağını, ne yapacağımı bilmiyor. Yılan gibi kayıp çıktım üstüne. Kleyi taktım.Onu biraz yoracağım. Halk arasında "Kaz kanadı" derler. Teknik ismi Kle dir. Kollarını rakibin kollarının altından geçirir, elleri ensesinde kilitlersin. Yorucu ve yenici bir oyundur.
Ulvi bir zorladı. Kurtulamadı. İkinci hamle.. Sökemedi kleyi.
Üçüncü hamle...
Aman Allah’ım o da ne.? Ağustosun ortasında yağmur mu yağacak ki, gök gürlüyor ? Öyle bir ses. Evett... Doğru tahmin ettiniz. Ulvi yellendi.
Peşinden ortalığı bir koku sardı ki, dayanılır gibi değil. Ben kleden falan vaz geçtim. Sırt üstü düştüm. Koşup iki asker beni kaldırdı.
İçeri de telefonları bekleyen asker korkuyla dışarı fırlamış...
" Komutanım silah atıldı..."
Askerler yerlerde yuvarlanıyorlar. Kahkaha sesleri göğü tutuyor...
Girdik içeri. Bana ikram bol. Kimi asker çay getiriyor, kimisi meyve suyu...
Ulvi ateşi ateşine üç sigara içti. Konuşmuyor, yüzümüze bakmıyordu. Fazla üzerine gitmenin de alemi yoktu. Bir söz vardır. " Hırsızı evine kadar kovalamayacaksın."
Sonunda sessizliği Ulvi bozdu.
" Bu burada kalacak arkadaşlar. Tamam mı söz mü devrem ?"
" Tamam söz Ulvi..."
O günden sonra Ulvinin bana tutumu değişti. Sık sık yemek ısmarlıyor, arada birde pahalı sigaralardan alıyordu.
Genelde monoton geçen bir nöbet böylece neşe içinde bitmişti. O günden sonra nerde bir Ulvi ismi duysam, yada televizyonda güreşleri seyretsem kulakları sağır eden o ses ve insanı bayıltacak o koku gelir aklıma...
-------------------------------------------
Taco sağ olsun. Her şeyi organize eder. Yılda iki sefer çeşitli kamplarda toplar bizi... Özlem gidermemizi sağlar. Öğrendiğime göre, Ulvi Tacoyu arayıp benim kampa gelip gelmeyeceğimi soruyormuş Taco dan
" Evet gelecek" cevabını alınca da gelmekten vaz geçmiş.
Ulviye Mesajımdır;
" Ulvi . Devrem sen çık gel kampa. Ben sırrımıza sadığım. Kimsele söylemedim. Bundan sonrada söylemem...