17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2018
Okunma

"Allah elden ayaktan düşürmesin" duası hemen hemen hepimizin dilindedir. Çünkü hayatımızı idame ettirebilmemizde el ve ayaklarımızın önemi çok büyüktür. Bir başkasına muhtaç olmadan suyumuzu kalkıp içebilmemiz, istediğimiz yere gidebilmemiz Allah’ın bir lütfudur bize.
Ayaklarımız her ne kadar konum olarak yerlerde ise de aslında başımızın tacıdır. Onların sayesinde dimdik ayakta durur, sağlam ve doğru adımlar atarız.
Emektardır ayaklar; bütün yük onların üzerindedir. Hep aşağıdan bakarlar yükseklere. Aklın bütün hatalarını ayaklar çeker. Ömrü beynine hizmet etmekte geçer; "Kalk, yürü, koş, dur" der sahibi.
Hayatı boyunca çok adım atar. Özgeçmişi desteksiz day day durmayla başlar ve devam eder. Bazen tabana kuvvet yol alırken su toplar, acır canı. Hele ki değmemişse acıya karşı verdiği çabalar, bir daha değil adım atmak, insan içine çıkmak istemez. Ayak bileklerinden prangalara mahkum olmak ister.
Bazen üzüntüsü birlikte yol aldığı arkadaşındandır; beraber yürümeye söz vermiştir ama bir bakar ki yanında diğer adım arkadaşı yoktur. Kahrolur, dönse dönemez, yol alsa alamaz. Titrer bacakları, yıkıldı yıkılacak haldedir.
Sarp ve geçilmez yollardan yüreğinin güzergahını takip eder. Doğru istikamettedir ama nedense adrese ulaşamaz. Ya da kapalı kapılarla karşılaşır nedenini bilemez. Oysa ki karga da değildir kılavuzu. Kendi yüreğidir ama aldanmıştır yine.
Hep üşür garibin ayağı. Çoğunun irice hava deliği açılmıştır ayakkabısının tabanından. Öyle zenginler için düşünülmüş ayak hava alsın ya da mantar olmasın amaçlı bir tasarım değildir bu! Yokluktur bunun düpedüz adı. Eskinin yerine yenisini koyamamaktır. Herşeyin antikası değer bulur ama eski ayakkabınınki değer kaybettirir hep sahibine. Dost başa düşman ayağa bakar.
Bir sürü ayakkabı yan yana dizilir otobüslerde. Yan yan bakar yanındakilere. Kiminin ki rugan, kiminin ki hakiki deri, kiminin yüksek topuklu kiminin ki de gıcır gıcır markalı spor ayakkabılarıdır. Bir de kendininkine bakar yırtık, pırtık, emektar haliyle yerdeyken yerin daha da dibine girer. Saklanmak ister. Ama ayan beyan ortadadır ayaklar yine. Nereye saklanacaktır ki.
Hele bir de bayramsa ve o ayakların sahibi çocuksa daha da içler acısıdır. İstemez hiç bayram gelsin. Şekerden önce acıyı tatmıştır çünkü. Yeni bayramlıklarıyla dolaşanların yanından geçmemek için yolunu değiştirir. Gözyaşlarını kah içine, kah yastığına akıtır. Büyüyünce zengin olmak ister. Tek amacı; ayakkabı almak ya da oynayamadığı bir oyuncağı oyun çağı geçse de başucuna koymak içindir.
Kah iş arar hizmet ettiğine, yol kateder kilometrelerce, nasılsa bedavadır ya yürümek. İş bulamadığı her günün akşamı ağır ağır evine yürür; kirli asfaltların tozunu sürüyerek.
Kimi çaresizliğine volta atar. Umudunu yitirmemeye çalışır. Diker duvarlara şişen ayaklarını yeni güne hazırlamak için; tıpkı araba lastiğinin bakımını yapan şoförler gibi.
Ömründe eline sürmemişken kremi, topuklarına sürenleri duyar. Kendine mi acısın, sahibine mi bilemez.
Bir gün ağır aksak adım atarken yanından tekerlekli sandalyesiyle geçen birini görür. Sızlar içi, ayakkabısızlığını unutur; yere bastığına şükreder. Tekerlekli sandalyede olan ise felçli olmadığına sevinir.
Hayatımız boyunca pek çok adım atacağız. Son söz olarak derim ki: Adımlar; pişmanlığa götürmesin hiç. Acı habere değil sevinçlere koştursun. Başarısızlık değil başarılara yol aldırsın. Şeref ve namus, başı hiç utandırmasın. Ayaklar sürünsün isterse ama gururumuz, onurumuz düşmesin yerlere.
Attığınız her adım mutluluğunuz, sevdanız ve başarılarınıza ulaştırsın.
Aysel AKSÜMER