12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2246
Okunma

Savaşan dünyanın diskalifiye olmuş eski esir halkları temerküz kamplarında; bazen büyük bir mabet, bazen derme çatma bir yapı ve bazen de büyük bir çadırda, aynı kaplardan yer içerdi. savaşın yüz kızartıcı suçunun bir belgesi gibi.
Yakın tarihimizde ve bugün hâlâ gelişen ülkelere göç eden, yoksullaştırılmış ülkelerin çaresiz fertleri sığınmak için yüz sürdükleri (sözüm ona modern devlet) kapılarının mülteci kamplarında ne gariptir ki yine büyük bir mabet, derme çatma bir yapı ve çoğu zaman büyük bir çadırda, aynı kaplardan yer içer ve toplu halde birbirlerinin gözlerinin önünde yıkanmak uyumak gibi insani ihtiyaçlarını yapmak zorundadırlar.
Birçok kişinin, ramazan çadırının bu çadırlarla ne ilgisi var dediğini duyar gibi oluyorum. Elbette bunda haklılık payı olabilir ama ben yine de bu çirkefliğin ortak noktalarını bulmaya çalışıp gözler önüne sermek niyetindeyim.
Türkiye halkı hayatında ilk defa refah partili belediyeler döneminde tanışmadı çadırlarla. Geleneksel ramazan ayı eğlenceleri kapsamında meddah ve ortaoyunculardan tutun da canlı müzik gösterileri ve sinema filmlerine kadar göçebe kültürümüzün bir kanıtı ve bir çadır kültürü belgeseli olarak hep var olmuştur şehir ve kasabalarımızın yaşamında
“Yiğidi öldür ama hakkını yeme!” derler ya. Ramazanda Çadır kurarak fakir halka iftar yemeği verilmesine ilk kez Refah Partili dönemlerde tanık olduk. Başlangıçta iyi niyetle düşünülse de uygulama açısından din ve insanlık dışı haline dönüşen bu fenomen, maalesef geleneklerimizin vazgeçilmez bir parçası olduğu gibi halen de süregelmektedir.
Çoğu zaman yaşadığım şehrin muhtelif mahallerinde ramazan ayı dışında da fakir halka pilav verilmesine defalarca tanık oldum.
fötr şapkalı iri kaytan bıyıklı kırmızı suratlı bir adam. Bir elinde durmadan şakırdattığı bir tespih. Diğer eliyle adamlarını fırçalıyor.
-Lan oğlum! gidin daha üç beş tabak alın. Bakın guraba bekliyor sırada.
Belli ki patron bu adam. Sonra aniden sesleniyor titrek elli ve bastonlu ihtiyara.
-Karnını doyurdun mu amca? Çekinmeyin bir tabak daha alın. Oğlum oradan ayran versene dedeye.
Aslında ne kadar masum gibi görünse de insanı teşhir ve tahrik eden, insanı küçük düşüren
Tahrip eden, uzun haksızlıklardan geriye kalmış bir avuç kişiliğini de yok eden sözler bunlar.
Bir insan olarak açlıktan ölsem de, sıraya geçip, bu adamın pilavından yiyip, Allah senden razı olsun deyemem ve onun bilmem nelerini okşamam sözkonusu bile olamaz. Eğer içimde zerre kadar insani belirtiler kalmış ise .
Yaşadığım şehirde her yıl tanık olurum ramazan çadırına. İnanın samimiyetimle söylüyorum
Bir kez olsun ne halk tarafından ne de protokol tarafından girmedim içerisine. Bilmeyen arkadaşlar için söylüyorum. Çadırın girişteki Bab-ı Ali tarafında iftar yemeğini veren ağanın, paşanın adı soyadı ve ticaret unvanı yazar. Şehrin Erkânı ve Eşrafı bu kapıdan içeri girer, yine ardından protokol dediğimiz yüzde doksan dokuzu iri yapılı tokmak gibi adamlardır bunlar. Suratları nur topu gibidir. Birbirleriyle şakalaşırlar. Mübarek ezan-ı şerif okunup iftarını açtıklarında; nur yüzleri neonlu gece lambası gibi bir daha hafifçe kızarır. Huşu içinde içerler sularını ve bir yandan yemeklerini yerken bir yandan Hamd-ü Senalarını esirgemezler Tanrıdan. Bu şükretme biraz bencilce olsa da en iyisini Tanrı bilir deyip bu beyleri ve ağaları burada bırakıp şimdi ben çadırın öbür kapısından giren fukara güruhtan bahsetmek istiyorum biraz da.
İnsanların iki yüzü olur da yaptıkları çadırın iki yüzü olmaz mı?
Bütün ramazan çadırlarının iki yüzü ve iki kapısı vardır. İkinci kapıdan ikinci sınıf insanlar girer. Elleri yüzleri bakımsız kirli, kambur, avurtları çökük, çaresiz insanlardır bunlar. O kadar çok şey kaybetmişlerdir ki hayatlarında. Bugün birisi çıkıp eliyle yine onları işaret ederek. “işte bakın bu aç insanları bu gün ben doyurdum. Yüce Rabbim o şansı bana verdi” gibi saçma sapan konuşsalar da onlar bunu asla duymaz, hatta duysalar bile aldırış edecek durumda değildirler.
Ezan-ı Muhammediye okunalı 20 dakika geçmesine ve şehrin eşraf ve erkanı karınlarını şişirip Babı ali tarafından çıkmasına rağmen kuyrukta sıra bekleyen onlarca insan vardır. Ve her akşam son on kişiye sıra geldiğinde kepçecibaşı üzülerek şöyle der
- ah anacığım
- ah babacığım
- tüh bitti be
- kalmadı vallahi
ve kalanları döner gider
ardına bile bakmadan
insanlık dışı çoktur bu işin ama ben din dışı tarafına işaret edip bitirmek istiyorum çadır sohbetimi
Sağ elinizin verdiğini sol eliniz görmesin diyen bir İslam kültürünün de bireyleri olarak, diyorum ki;
Yardım edeceksen et kardeşim.
Bunun binlerce yolu var
Ama adından bahsettirmek istiyorsan
Bunun adı yardım değil teşhirdir
Bunun adı cambazlıktır
Bunun adı tatmindir
Daha söyliyeyim mi
Bir kez daha
Sağ elinin verdiğini
Sol elin görmesin
Hayırlı ramazanlar
C.Çalık