11
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
886
Okunma

Hepiniz, hepimiz bindir suratlıyız
“Ne demek istiyorsun sen? Ne kadar tanıyorsun bizi? Böyle bir vasfı ne hadle yakıştırıyordun bize? Biz dolandırıcı mıyız? Sahtekâr mıyız? En önemlisi kimsin sen?”
Böyle yorumladınız değil mi cümlemi. Tabii ki değilsiniz. Böyle bir vasfı, bırakın tanımadığım kişilere en yakınıma bile söyleme hakkım yok.
Demem şu:
İnsanlar fıtratı gereği toplu yaşamak zorundadırlar. Yaşam insanlara bazı roller yükler. Evde çocuklara baba, eşine koca (ya da) anne, iş yerinde müdür, çöpçü, bekçi, markette müşteri, bakkalda satıcı, fırında ekmekçi VS…
Toplumda yaşarken hep bu rolleri oynarız. Oynamak zorundayız da. Oynamak söylemi size yanlış gelmesin. Duruma, zamana mekâna göre davranışlarımız değişik şekiller alır.
Gelelim defterimize:
Yazılar, şiirler yazılır, okur yorumlar yaparız. Ama diğer rollerimiz devam ediyordur. Bir yazı ya da bir şiir yazıldıysa, okunması yorumlanması beklenir. Haklıdır yazan. Yazmak emektir. Ama göremez beklediği kişilerden yorumu. Küsmese de kırılır. Haklıdır da.
Ölümler olur, doğumlar olur, düğünler olur. Her birisine de gitmen acıyı paylaşman kutlaman gerekir. Rolleriniz vardır devam eden bu hayatta.
Bazı rollerde iken diğer rollere yetişemezsiniz. Ne zamanınız, ne de ruh haliniz uygun olmayabilir.
Telefon konuşmaları da öyledir mesela. Sen mutlu iken ararsın sevdiğin birisini. Belki O orada ağlıyordur bilemezsin ki?
İşte orada başlar rol çatışması.
Hayat devam ediyor. Yaşamak zorunda olduğumuz roller de…
Geçtiğimiz bayram günlerinde ölümü de gördüm, yakında görülecek bir düğün de var o da olacak. İleride doğumlar da olacak.
Bana abi diyenleriniz de var. Kardeşim diyenleriniz de. Hatta beni sevmeyenleriniz de…
Uzun zamandır yazılarınızı, şiirlerinizi okuyamadım. Sizlere yorum yazamadım. Belki hayat gailesi, belki de ruh hali, neye sayarsanız sayın. Belki bilemediğim bir süre daha sizlerden ayrı kalacağım.
Kusuruma bakmayın emi?