27
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2454
Okunma


Yoksul mahallenin tek bakkalıydı. Aslında esmer değildi bakkal. Hatta sarışın bile sayılırdı. Burnunun ucuna düşürdüğü gözlüğünün üzerinden bakar, hiç gülmezdi. Dirseklerine kadar taktığı siyah kolluklar, elleri hep kirliydi.
Dükkânında satacak çok ürünü olmadığından ya da düzensizliğinden mi ne “Gara Bakkal”a çıkmıştı adı. Hani özensiz işler için”gara düzen” denilir ya. Onun gibi bir şey işte…
Bir oğlu vardı. Adı Devran. Şımarık, kavgacı biriydi. Çocuklar ondan korkardı.
Elindeki paraya göre istenmeden verilen yiyecekleri vardı Gara Bakkalın. Beş kuruşa iki tane -erden şekeri-, on kuruşa- iki bisküvi arası bir lokum-…
Çocukların yeri mahallenin boş arsasıydı. Orada buluşurlar,orada da konuşurlar, orada oynarlardı.
Yine bir gün arsada bazı çocuklar top koştururken, bazıları da güvercin taklası oynuyorlardı.
Devran oyunlarla ilgilenmiyor, bir elindeki kâğıt külahdaki zeytinle, diğer elindeki ekmeği iştahla yiyor, zeytinin çekirdeğini de uzattığı dudaklarının arasından üfleyerek ileri fırlatıyordu.
Çocuklar kendi havalarındaydı.Oyunlar kurulduğu için O dışarda kalmıştı. İmrenerek Devran’ı seyretti bir süre. Dünyanın en iyi yiyeceği zeytin- ekmek gibi geldi ona. Koşarak eve gitti. Annesinden istedi. Zeytinleri yoktu. Ekmek verebildi sadece.
“O zaman para da ver !”
Ak yemenisinin ucundaki düğümü çözdü . Çıkardığı on kuruşu uzattı.
“Başka yok oğlum. Hepsi bu.”
Çaresiz elindeki on kuruşla bakkala koştu. Avucunu açtı. On kuruşu gösterdi.
“Buna zeytin ver.”
Bakkal önce on kuruşa, sonra çocuğun yüzüne baktı gözlüğünün üzerinden.
“ Senin bir ağabeyin var mı?”
“Var.”
“Adı ne?”
“Bilal”
“Hah işte o Bilal ağabeyin bana para bırakmıştı.-Kardeşim gelir de bir şey isterse verirsin-demişti”
Alışkın ellerle, kâğıt külaha koyduğu zeytinleri uzattı.
“Hadi bakalım bir güzelce ye bunları. O on kuruşu verirsen ona da sana iki bisküvi ile bir de lokum veririm.Karnın doyunca lokumu korsun büskivilerin arasına üzerine de onu yersin.”
İlk defa güldüğünü görmüştü Gara Bakkalın. Koşarak ayrılırken arkasından bağırdığını duydu:
“Devrana da söyle buraya gelsin.”
Evet, Bilal ağabeyi vardı. Ama o burada değil Almanya’ daydı.Ora da işciydi.Bakkala para bırakmış olamazdı. Üzerinde fazla durmadı.”Boş ver” anlamına elini havada salladı.
Devranın yanına oturdu. İştahla yedi. Onun gibi çekirdekleri ileri fırlattı.
Yemesi bittikten sonra:
“Baban seni çağırıyor” dedi.
Belki de babası Devranı dışarı da yediği, çocukları özendirdiği için azarlayacak, o da birazdan gelecek kendiyse kavga etmek isteyecekti.
Korkutana boyun eğdikçe korkular daha da artardı. Korkmamak lazımdı. Korkutana karşı durulursa korkutan da korkabilirdi. Kararlıydı.
Çok sürmedi geldi Devran:
“Gel lan buraya!”
“Sen gel.”
“Korkmuyor musun benden?”
“Korkmuyorum.”
Devran karşısındakinin dik duruşunu görmüş, pes etmeyeceğini anlamıştı.Kavgaya girse belki de dövülecek bütün havası yok olacaktı.
“Hadi neyse vaz geçtim.”
O da uzatmadı. Oynayanları seyretmeye daldılar.
……………………………………………………………………………………
Yıllar sonra uğradı mahallesine. Çocukluğunu aradı. Arsaya kapalı spor salonu yapılmış, yıkılmamak için birbirine yaslanan eski evlerin yerine yüksek apartmanlar dikilmişti. Ama Gara Bakkalın olduğu ev iki apatmanın arasında boynu bükük garip kalmıştı.
Kalın bir zincir vurulmuş, bir çok anıyı içinde hapseden koca bir kilitle de kilitlenmişti Gara Bakkalın kapısı…
Bitişikteki apartmanın önünde bastonuna başını koymuş oturan bir ihtiyar, onun dikkatli bakışlarını görünce:
“Sen muteahhit misin?Baktığın yer eskiden bakkalmış. Sahibi öleli de çok olmuş.”
“Değilim.Burası benim mahallem. Sen bu mahalleden kimlerdensin?
“Biz dışarıdanız. Benim memur oğlum oturuyor bu apartmanda. Ben yanlarında kalıyorum. Sabah oğlum işe giderken onunla birlikte evden çıkar, akşam o dönünceye kadar da burada otururum.”
Belkide gelini, oğlu gelinceye kadar onu eve almıyordu. İhtiyarla sohbete dalsa anlatacakları onu üzecekti. Üzerinde durmadı.
“Belki duymuşsundur. Bu bakkalın bir de oğlu vardı. O na ne oldu?”
“O kaçakmış. Birçok suçu varmış. Hatta cinayeti bile var diyorlar. Buraya bakmaya çok müteahhit geliyor. Ama tek sahibi oğlu, o da kaçak olduğundan burası böyle yıkıntı olarak kalmış işte.”
Çocukluğunun Gara Bakkalının perişan hali onu çok üzdü.
Sadece Gara Bakkalın oğlu Devran mıydı kayıp olan?
Yıllar bu devranı da değiştirmiş, birçok değer de kaybolmamış mıydı?
Sadece zincirlenen, kilit vurulan Gara Bakkal mıydı?
Şimdilerde;
Gözler kilitli, dillere de zincir vurulmamış mıydı?
Beyinler kilitli, fikirlere de zincir vurulmamış mıydı?
Vicdanlar kilitli, yüreklere de zincir vurulmamış mıydı?
Bir sigara yakacak oldu. Elini cebine attı. Yoktu. Üç gün olmuştu bırakalı.
Ah şimdi bir sigara olacaktı ki…