4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1856
Okunma

"İstiklal-i Tam” Yolunda Atılması Gerekli Adımlar: DIŞ BORÇLAR VE KURTULUŞ -1-
GİRİŞ:
Kırım Harbi ile güya “Avrupalı” oluşmuzun semeresi ne oldu?
1952 yılına kadar son kuruşuna kadar ödediğimiz “Duyun-u Umumiye” borçları elbette!
Osmanlı Devleti 1854-1875 arasında batılı sömürgecilerden 220 milyon sterlin borçlanmış, buna karşın eline geçen sadece 116 milyon sterlin olmuştur ?!
Bunun Türkçe’deki anlamı ise: Tabir-i caizse "Deli Dumrul köprüsünden geçen veya geçmeyenin" ödediği haraçtan başka bir şey değildir.
Dış borçlanmanın Osmanlı’ya getirdiği yük, 1860-1874 dönemi itibarı ile; devlet harcamalarını yüzde 10’dan, yüzde 33’e, son olarak da yüzde 57’ye tırmandırmak olmuştur.
Aynı yükün -ihracatın ithalatı karşılama- gelirlerine oranı ise yıllara göre sırasıyla yüzde 15, yüzde 40 ve yüzde 66 eksi değerli bir dış ödemeler denge tablosu ortaya çıkarması olmuştur.
( Emine KIRAY,Osmanlı’da Ekonomik Yapı ve Dış Borçlar,İletişim Yayınları,İst.,1993-12)
Peki ya bugüne dönersek ?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2007’deki durumu da inanın benzerlik olarak aynıdır.
Hız olarak Osmanlı borçlanma süreci ile mukayese edildiğinde durumun, Osmanlı’ya göre iki kat daha aleyhine işlediği bir gerçek olarak kabul edilmelidir.
Verisel olarak Osmanlı, dış borçlanmayı başlattığı 1854’den 20 yıl sonra iflas etmiş ve 60 yıl sonra ise batmıştır!..
“Avrupa Yönlendirmesi” Ve “Avrupa Finans Sermayesi” :
Avrupalılar sanayi sektöründe ürettikleri malları satmak için nasıl her yolu denemeyi mübah görmüşlerse, (Makyavelyan/rantiye teori: Amaca giden her yolun mübahlığı. İç ve dış sömürünün aynı zamanda işliyor olma hali vs.) bu ticari faaliyetleri sonucu birikmiş tasarrufları da yurt dışında değerlendirmeye yönelik olarak aynı yolu izlemişlerdir.
19.Yüzyıl Avrupa için borç verme dönemidir. (Tıpkı neo liberalist günümüz yaklaşımları gibi: Borçlandır ve sömürgeleştir !) Her yerde mantar gibi ticari bankalar, yatırım büroları ve konusunda uzmanlaşmış mali kurumlar vardır.
Paris ve Londra’da bütün dünyanın yatırım ihtiyacını karşılayacak “kapital” birikmiştir. Avrupa’da; Osmanlı ülkesini banker, komisyoncu kimlikli ve "yoluncak kaz" olarak olarak algılayan/gören, dışarıdan yatırım yapmaya istekli yeni bir ”orta sınıf” oluşmuştur.
Osmanlı’ya borç veren “tefeciler”sıralaması ise, tarihsel süreç içinde “The Leader” değişimiyle şu devletlerden oluşmuştur: Zamanın ABD’i (şimdi onun şeltekliğini yapmakta olan) İngiltere, bir ara Fransa ve sonlara doğru müthiş bir “sprint” ile Almanya...
Bakın burada yine ilginç bir çelişki göreceğiz. O sıralar Osmanlı’nın en büyük sıkıntısı merkezi yönetimi güçlendirmektir . Bundan kaynaklanan mali kaynak kıtlığı çekilmektedir. Bunun içinse vergi geliriniz olmalıdır.
Bu ise halkı fakirleşmiş ve sosyo ekonomik yapısı tamamen çökmüş bir devlet için hiç mi hiç kolay değildir.
İşte bu sorunun giderilmesi için müracaat edilen Avrupalılarca verilen (güya ve kısmi) yanıt; Avrupa Borsaları’ndan borçlanma önerisidir. Hem kaynak bulunacak, hem de ülkeye Avrupa Ticaret Sermayesi’nden sonra finans sermayesi de girmiş olacaktır.
(Kıray,1993-15 )
(Devam Edeceğiz)
Göktürkmen
A.Kutlu Ayyüce