12
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1318
Okunma

Öncelikle yazıda geçecen isimlerin tamamen tarafımdan uydurulduğunu belirteyim ve bu isim ve soy isimde arkadaşım varsa kendisinden/ kendilerinden özür dileyeyim.
………………………………………………………………………………………
Kısa bir dönem de olsa bir özel okulda müdürlük yaptığım için haliyle yine benim gibi özel okul müdürü olan pek çok arkadaş tanımıştım. O arkadaşların pek çoğu halen görevlerine devam ediyor ama ben hem artık yorulduğumdan, hem özel okullar gençlere daha fazla yer verdiğinden tam bir emekli hayatına çekildim. Zaten artık bu devirde eğitim-öğretim sektöründe çalışmak için insanın sinirlerinin tamamen alınmış olması gerekiyor. O da bende yok maalesef.
Neyse…Tamamen emekli olunca ne yaparsınız? Tabii ki zaman zaman eski dostları ziyaret edersiniz. Ben de bir iki sene önce bir özel okul müdürü dostun ziyaretine gittim.
Eğitim-öğretim yılı yeni başlamıştı. Müdür arkadaşımın makam odasının kapısını çalıp da başımı içeri uzattığım anda arkadaş heyecanla ayağa kalktı.
-Ooooo Sami Hocam ! Hoş geldin yahu. Hangi rüzgar seni buralara attı?
-Ya sorma Allaaddin Hocam. Eski dostları şöyle bir ziyaret edeyim dedim.
-Çok iyi ettin hocam.
Alaaddin Bey daha sonra bir çay söyledi ve muhabbeti koyulaştırdık tabii ki. Biz böyle muhabbet ederken kapı yine çalındı ve genç bir vatandaşın kafası içeri uzandı.
-Şeyyy. Ben Edebiyat öğretmenliği için gelmiştim. Edebiyat Öğretmeni arıyormuşsunuz da.
Alaaddin Bey sevinçle ayağa kalktı.
-Hoş geldiniz. Evet Edebiyat Öğretmenine ihtiyacımız var. Diplomanız var mı?
-Evet var.
-Çok güzel. Şimdi siz bir dilekçe yazın bize. Sonra diplomanızın noter tastikli bir fotokopisi ile size vereceğim listedeki evrakları tamamlayın, hemen işe başlatalım.
-Dilekçeyi size mi yazacağım?
-‘’……Lisesi Müdürlüğüne. Okulunuzda Edebiyat Dersi Öğretmeni olarak görev yapmak istiyorum. Gereğini arz ederim.’’ Diye yazarsınız. Ha bu arada, nüfus cüzdanınız yanınızdaysa bir fotokopi aldıralım.
-Yanımda yanımda. Bir dakika çıkartayım.
Genç öğretmen adayı ceplerini karıştırmaya başladı. Nihayet arka cebinden bir cüzdan çıkarıp cüzdanın içindekileri masanın üzerine boşalttı. Aman Allah’ım. Masanın üzerinde Kültür Bakanlığından bir belge. Belgeye göre bu öğretmen adayı ‘’Halk Şairi’’ Çünkü o minik kartta ‘’Adı/Name: Kerem, Soyadı/Surname: Aslı,İcra Dalı/ Branch: Halk Şairi’’ Yazıyordu büyük harflerle.
Heyecanla sordum:
-Şair misiniz?
Gururla göğsünü kabarttı.
-Evet. Kültür Bakanlığı onaylı halk şairiyim.
İçimden ‘’Allah Allah. Halk şairi olmak için onayı artık halk adına Kültür Bakanlığı mı veriyor?’’ diye düşünsem de delikanlıyı bozmak istemedim.
-Hımmm ne güzel. Ben de kendi çapımda şiirler yazarım.
- A ne güzel. Sizin de halk şairi belgeniz var mı?
Yavaş yavaş tepemin tası atmaya başlamıştı.
-Yok değerli arkadaşım. Çünkü ben halkın değil bir avuç aristokratın şairiyim.
-Öyle ya da böyle. Madem siz de şairsiniz size bir kartımı takdim edeyim. Şiir ve düz yazı konusunda bir sorununuz olursa beni arayın. Elimden gelen her türlü yardımı yapmaya hazırım.
Bir taraftan nihayet bulduğu nüfus cüzdanını Alaaddin Bey’e uzatırken bir taraftan da bana bir kartvizit uzattı.
Aman Allah’ım bizim Kerem Aslı meğer sadece halk şairi değilmiş. Aynı zamanda yazar, bestekar, güftekar ve dahi organizatörmüş.
-Oh ohh ohhh maşallah maşallah. On parmağınızda on hüner.
Bu arada Alaaddin Bey nüfus cüzdanının fotokoposini aldı ve Kerem’e döndü.
-Hocam dilekçe tamam mı? Onu da alayım.
Kerem başladı dilekçeyi yazmaya. Aynen yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi.
Bana şiir ve düz yazı konusunda elinden gelen yardımı yapacak vatandaş dilekçeye ‘’ Sayın…..Lisesi Müdürlüğüne ‘’ Diye başlamıştı.
Artık dayanamadım. Çünkü Tophaneli Deli Sami damarlarım kabarmıştı.
-Muhterem ! ‘’ Sayın Müdürlüğü olmaz ‘’ Orada saymayacaksınız.
Aval aval suratıma baktı.
-Ne münasebet. Müdürlük saygın bir makam değil mi yani? Hem beni eleştirmek hakkını size kim veriyor?
Ulan adam haklı şimdi. Ben ne hakla karışıyorum ki vatandaşın yazdığı bu edebi şahesere? Ama yine de cevap vermem lazım. Yoksa çatlarım, huyum kurusun.
-Beyefendi. Öğretmenlik hakkı denen bir hak var. Öğretmen nerede bir yanlış görürse onu düzeltmekle mükelleftir. Bakın siz de öğretmen olacaksınız. Öğretmenliği sadece sınıfın dört duvarı arasında icra edilecek bir meslek olarak görürseniz hem siz hapı yutarsınız hem de bu toplum…
Alaaddin Bey de devreye girdi.
-Arkadaşım ! Bir dilekçe, kağıdın en başına sıkıştırılmaz her şeyden önce bu biiirrr. Bir dilekçede imza ve adres olur bu ikiiii. Üniversite mezunu bir insan, bir edebiyat dersi öğretmen adayı en azından hecenin nereden bölünmesi gerektiğini bilir bu üüüçççç. Ve Sami Hocamın dediği gibi makama yazılan bir dilekçeye ‘’Sayın ‘’ ile başlanmaz bu da dört. Şimdi alın nüfus cüzdanınızı. Herhangi bir evrak filan da getirmeyin. Dilekçe yazmasını öğrenin ondan sonra bir daha müracaat edin. Güle güle.
Kerem Aslı resmen sepetlendi. O sepetlendi ama bende bir vicdan azabı başladı. Öyle ya genç bir insanın ekmeğine mani olmuştum kopası çenem yüzünden.
-Ya Alaaddin Hocam. Çok üzüldüm. Benim yüzümden bir delikanlı girebileceği bir işten oldu.
-Hocam üzülme. Baksana adam şair, yazar, bestekar, güftekar, organizatör. Ekmeğini taştan çıkarır böyleleri. Takma kafana. Hem sen olmasan da kovardım o herifi. Öğrencileri böyle bir doğal afetten korumak adına kovdum zaten.
-Yine de üzüldüm.
-Hocam boşver. Üzüleceksen de memleketin haline üzül. Ziya Paşanın dediği gibi ‘’ Ne günlere kaldık ey gazi hünkar/ Katır defterdar oldu, eşek mühürdar’’ Ya sen bilirsin. Bu şairlik, yazarlık olayı ile ilgineniyorsun. Bu ‘’Halk Şairi’’ belgesi kimlere veriliyor? Bunun kriterleri nelerdir?
-Vallahi bilmiyorum hocam. Arkadaşlarım içinde bu belgeye sahip pek çok muazzam şair ve yazarlar var. Ama böyle bu giden vatandaş gibi bir dilekçe yazmasını bile bilmeyen şair ve yazarlar da var. Anladığım kadarıyla Kültür Bakanlığının kriterleri ile senin, benim kriterlerimiz çok farklı.
-Yahu merak ediyorum. Bir dilekçeyi bile yazamayan adam ya da kadın, yazar olarak ne yazar?
-Onu ben de merak ediyorum değerli hocam. Ben de çok merak ediyorum
Evet… Alaaddin Beyin yanından ayrıldıktan sonra da hep merak etmiştim ‘’ Bir dilekçe bile yazamayan adam şair ve yazar olarak ne yazar?’’ Diye. Merakımı gidermem uzun sürmedi.
Bir kaç ay sonra bizim Kerem Aslı’yı çeşitli edebi platformlarda görmeye başladım. Aşağı yukarı her edebi platformda bilhassa şiirleri yayınlanıyordu. Arasıra yazılar da yazıyordu.
Bana kalsa benim beş yaşındaki torun Elif Nur ondan bin kat daha güzel şiir yazıyordu. Hiç olmazsa anlıyordum Elif Nur’un şiirlerini. Kerata gerçi hep bir yerlerden araklıyordu ama Kerem Aslı’da da vardı araklama. Araklıyor lakin öyle kuşa çeviriyordu ki orijinal şiirin içine ediyordu ve ne yazdığını, ne anlattığını anlamak için kripto uzmanı gerekiyordu. Elif Nur hiç olmazsa ‘’Tavuklayı pişiymişem, hacı bababayı çayşıya göndeymişem’’ Dediğinde ne demek istediğini anlıyor, birlikte çarşıya, parka gidiyorduk.
İlle velakin?
İlle velakin Kerem Aslı’nın şiirleri beğeni ve yorum patlaması yaşıyordu adeta. Çok nadiren bir iki ukala(!) ‘’ Bu şiir mi ?’’ ya da ‘’ Bu nasıl bir yazı böyle?’’ Diye eleştirecek olsa Kerem Aslı’nın kendisine bile kalmıyordu bu tip ukalaları(!) bertaraf etmek. Dostları sağ olsun o ukalaların canına okuyor, adamı ya da kadını eleştiri yaptığına yapacağına pişman ediyorlardı. Zaten kısa süre içinde eleştirici saldırganlardan tamamen azad etmişti çeşitli edebi platformlardaki sayfalarını.
Kafama takıldı tabii ki. Öyle ya bu edebiyat platformlarında öyle şairler, öyle yazarlar vardı ki NazımHimet, Ümit Yaşar ya da Aziz Nesin, Kemal Tahir mesabesinde. Onların yazdıklarına bazen en fazla on yorum yazılırken Kerem Aslı’ya bunca rağbetin sebebi neydi? Bazen günün yazısı seçilen bir yazı ya da şiirin okuyucu ve yorum yapan sayısı ikiye kadar bile düşerken Kerem Aslı’nın yorumcu sayısı her zaman bir hayli kabarıktı. Bunun bir sırrı olmalıydı.
Araştırmaya başladım.
Önce Kerem Aslı’ya yorum yazanları ele aldım. Aman Allah’ım. Yapılan yorumların şiirle bir alakası yok.
Aynen şöyle:
‘’Yürek çağlamış’’
‘’Keman ağlamış’’
‘’Hatcem karalar bağlamış’’
‘’Dizeler coşmuş’’
‘’Ali okula koşmuş’’
‘’Bahçelerde mış mış’’
‘’Dalları yere düşmüş’’
‘’Hocam ne güzel demişsin’’
‘’Peynir ekmek yemişsin’’
‘’Ay oğlan Tatar mısın?’’
‘’Şeftali satar mısın?’’
‘’Şeftali şöyle dursun’’
‘’Benimle yatar mısın?’’
‘’ Dam üstünde saksağan’’
‘’Gel bize bazı bazı’’
Ve tabii ki ‘’ Kutlarım üstad’’
Oysa vatandaşın yazdığı şeyin konusu: ‘’ Fena şekilde amel oldum. Hastalık beni mahvetti’’
Şiiri Ulvi duyguların patlaması, Dürdane’nin hasedinden çatlaması, Vatan ve bayrak aşkının tezahürü, en derûni aşkların mısralarla ifadesi, doğanın ivmesel simgesinin nonfigüratif neslel içselleşmesi olarak yorumlayanların da haddi hesabı yok bu arada. Bir Allah’ın kulu ‘’ Üstadım ! Leblebi ye, kola iç. Amele iyi gelir.’’ Demiyor. Üstad da yorumculara ‘’ Ulan geberiyorum, amel oldum ameeel. Ne kemanı, ne şeftalisi?’’ Demiyor.
Ama ne yazık ki pek çok arkadaş, sayfasında bir eleştiri görmektense bunları görmeyi tercih ediyor ve yine maalesef böyle bir arz ve talep doğuyor: ‘’Aman eleştirme de ne yazarsan yaz.’’
Efendim en sonunda anladım Vehbi’nin kerrakesini.
‘’Bizim Kerem Aslı kimlerin şiirlerine ne gibi yorumlar yazmış?’’ Diye bir araştırmaya girince olay aydınlandı.
Kerem Aslı, bir günde tam 263 şiire yorum yazmış. Yazıyla da yazalım: İki yüz altmış üç.
Bir şiir ne kadar kısa olursa olsun onu okumak, yorum yazmak ve o yorumu göndermek en az üç dakika zamanınızı alır değil mi?
Yani 263 x 3 = 789 dakika devamlı şiir okuyup yorum yazmanız lazım. Bu da en az 13 saat sadece şiir okumak ve yorum yazmak anlamına gelir. Şimdi anlayabiliyor musunuz olayı?
13 saat sadece bir edebi platformda şiir okumak ve yorum yazmak… Bir de aynı vatandaşın en az dört değişik edebi platformda şiirlere ve yazılara yorum yazdığını düşünün. Ne eder: 4x13= 52 saat. Yani vatandaş hepi topu 24 saat olan bir günde yemeden içmeden şiirlere ve yazılara yorum yazsa bile 24 saatte olması mümkün değil.
Ne oluyor peki?
Ona da baktım.
Bu 263 şiire ne kadar zamanda yorum yazıldığını yazıyorum şimdi. Sıkı durun: Toplam 31 dakikada. Yanlış okumuyorsunuz. 31 Dakika...
Vatandaş dört tane mesaj belirlemiş. Bu dört mesajı kopyalayıp kopyalayıp yapıştırıyor şiirlerin altına. Tabii ki kendisi böyle her şiire yorum yazınca (!) şiirine yorum yazılanlar da ‘’ Dolu gelen tabak boş gönderilmez’’ Geleneğimiz mucibince bizim Kerem Aslı’nın sayfasını dolduruyorlar. ‘’Al gülüm, ver gülüm’’ olayı. Kerem Hangi yöntemi uyguluyorsa onlar da aynı yöntemi uyguluyorlar.
Elbette ki değerli şair ve yazar dostlarımın çok büyük bir bölümünü tenzih ediyorum ama böyle bir anlayışın maalesef pek çok edebi platformda var olduğu bir gerçektir.
Sorum şu: Ciddi ve yapıcı eleştiriye kapalı ama yazılanla hiç alakası olmayan ya da alakası olsa bile sadece ve sadece övgüye dayalı bir anlayışla edebiyat gelişir mi?
İşte bu soruyu sorduğumuz zaman da maalesef aldığımız cevap: ‘’ Ben yüreğimdekileri yazıyorum.’’ Oluyor. Sanki biz kıçımızdakileri yazıyormuşuz gibi.
Aman yanlış anlaşılmasın. Eleştirinin de bir dozu olmalı elbette.
Mesela iki yıl kadar önce bir vatandaş genç bir arkadaşın yazısına ‘’ Sen bu abuk sabuk kelimeleri bulup da yazmak için çok mu aradın?’’ Diye yorum yazmıştı. Baktım adam akademisyen. Yani Edebiyatı biliyor. Edebiyatı biliyor ama hocalığı/ Öğretmenliği bilimiyor. Adama ‘’ Şeytan da çok şey biliyor ama bir tane seveni yok.Edebiyat adına minik minik adımlar atmaya çalışan birine böyle mi hocalık yapıyorsunuz?’’ Diye cevap yazmıştım.
Kısacası eğer bir edebiyat platformunda yazı ve şiir yazıyorsak edebiyatı ciddiye almak zorundayız ve Kerem Aslı’lar şunu asla unutmasınlar: ‘’ Siz nasıl ki 31 dakikada 263 şiire yorum yazıyorsanız, yorum yazdıklarınız da size aynısını yapıyor aslında. Yani okunmuyorsunuz. Belki sizin için acı olacak ama gerçek bu.’’
Bu arada bir de ‘’ Ben şair değilim, yazar da değilim. İçimden geleni yazıyorum’’ Diyen arkadaşlarım var. Ben kendi adıma onlara dokunmuyorum. ‘’Şair ve yazar değilim.’’ Diyen birine ille de ‘’ Yazım kurallarında dikkat et, yazdıkların açık ve anlaşılır olsun vs. ‘’ Demenin bir anlamı var mı? Elbette yok. Her ne kadar ‘’ Madem şair ve yazar değilsin bir edebiyat sitesinde ne işin var arkadaşım? Daha eğlenceli bir sürü site var.’’ Demek geçiyorsa da içimden, dediğim gibi onlara dokunmuyorum. Herkesin kendine göre bir sebebi vardır yazmak için. Benim ilgi alanım Kerem Aslı’lar.
Bir ilave daha yapayım:
Denilebilir ki ‘’ Ne yani sen edebiyatın kralı, profesörü müsün? Her şeyi sen mi biliyorsun?’’ İşte işin bir başka acı tarafı da bu. Ben lise yıllarımda edebiyat derslerinden kafada ne kalmışsa onunla Türk dili ve Edebiyatı dersi veriyorsam memlekette edebiyatın ne durumda olduğunu varın siz anlayın artık.
Son olarak: Benimle ve yazdıklarımla ilgili bir eleştirisi olup da bunu doğrudan doğruya -diğer okuyucularla da paylaşacak şekilde- açığa yazmayan bir arkadaşım asla benim dostum olamaz. Hatasız kul olmaz. Hatalarımızı ancak böyle böyle düzeltecek ve edebiyat adına işte bu yolla iyi bir şeyler yapacağız. Aksi takdirde bir sada neş’et eder bizden ama asla kubbede bâki kalan bir sada olmaz o.
TÜM DOSTLARA SELAM VE SEVGİLERİMLE.