14
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1163
Okunma

Öğretmeni yanına çağırdı;
"Bu Yaşar Kemalin İnce Memed romanı. Bunu oku. Ne anladıysan yaz getir."
Derslerini bitirdikten sonra okuyordu. Çok gece ışık söndürülüp yatıldıktan sonra da, evlerinin penceresinden sızan sokak lambasının ışığında okumaya devam etti. Bitirdi.
"Neden İnce Memed Abdi Ağayı öldüremedi ki? Neden Abdi Ağa var? Neden Abdi ağalarvar?"
Yazdı.
Beğendi Öğretmeni.
"Okumaya devam et. Okuduklarını bana anlat."
Günler sonra sordu;
"Hazreti Alinin KAN KALESİ CENGİ ni okudum. Babam dedeme okuyormuş. Evde başka kitap yok ki öğretmenim!"
Güldü öğretmeni;
Ona kitaplar verdi.
Öğretmeninin isteği üzerine;
Cahit Sıtkı Tarancının; OTUZ BEŞ YAŞ,
Necip Fazıl Kısaküreğin; SAKARYA TÜRKÜSÜ,
Faruk Nafiz Çamlıbelin; HAN DUVARLARI şiirlerini ezberledi"
"Şimdi de yazacaksın. Ne istiyorsan onu yaz getir bana."
Hayat bu nelere alışmadık?
Gama, kaygıya, kedere
Yalın ayak, beş parasız gezmeye
İşin en kötüsü de sevip de sevilmemeye.
"Sen âşıksın oğlum"
"……………."
"Daha çok erken. Ama aşk bu. Ne zaman geleceği belli olmaz. Gelince de kimini mecnun eder, dağlara çıkarır. Kimini lâl eder dilini kurutur. Kiminin de elinden tutar. Dört mevsim bahar olur."
Güldü saçını okşadı.
"Sen şimdi gerçek bir okuryazar oldun."
Okul bitti.
İmtihanını kazandığı okula girdi.(O zamanlar-sınav- kelimesi de yoktu.)
Mezun oldu. Geldi. Öğretmeninin elini öptü. Sevindi öğretmeni;
"Artık ekmeği buldum diye, okumayı bırakma. Yüksekleri oku. Bir hatta iki Üniversite
bitir."
Dediğini yaptı.
İlk Üniversite diplomasını alınca elini öpmek için öğretmenini aradı.Ölmüştü.İkincisini de bitirdi Üniversitenin.
Sahiller, ormanlar, çay bahçeleri, onun için kitapçılardı. Okumak ekmekti, suydu.
Yazıyordu da.
Duydu yazdı. Duygulandı yazdı.
Dinledi yazdı. Dinlenmeden yazdı.
Gördü yazdı. Görülemeyenleri yazdı.
Güldü yazdı. Güldürmek için yazdı.
Ağladı yazdı. Ağlayanları yazdı.
Sevdi yazdı. Sevenleri yazdı.
Yazdıklarının huylusu da vardı, huysuzu da.
"Olsun” diyordu. “Onlar benim birer evladım. Yüreğimin sesi, gözümün nuru, kalemimin izi"
Bir gün ona sordular;
"İyi bir yazı nasıl olmalı?"
"Kıvamında pişirilmiş pilav gibi. Malzeme kaliteli olacak. Suyu, yağı ateşi iyi ayarlanacak. Pişti diye bırakmayacaksın. Bekleyeceksin. Demini alacak. Her damağa ayrı tat verecek."
"Yazdıklarını kitaplaştırsana !"dediler.
Kaldırıma dizdiği aynı kitapları satan bir satıcıyla karşılaştı bir gün. Yerden aldığı bir kitaba göz gezdirdi. Güzel yazılmıştı.
"Niye hep aynı kitabı satıyorsun ?"
"Elimde kaldılar. Bu kitabın yazarı benim. Bir kitabın satılması, iyi yazmaya değil, iyi pazarlanmaya bakıyor. Onu da ben bilmiyorum."
Kaldırımdaki kitaplar;
"Beni yüreğine al" diye ağlayan yeni doğmuş çocuk gibiydiler.
Ömür yazmayla, okumayla uzamıyor ki!.
Günlerden bir gün…
O günün yirmi dört saatinden her hangi bir saat…
O saatin her hangi bir dakikası…
Verilen nefes, bir daha alınamayacak.
"BİR YAZAR ÖLDÜ" diyecekler.
Şimdiden başınız sağ olsun…