11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
6472
Okunma

Sorular şunlar:
1-Siz hiç ‘’Atatürk’ü üzmek Allah’ı üzmektir’’ diyen bir Atatürkçü gördünüz mü?
2-Siz hiç ‘’Atatürk’ün g.tünün kılıyım ‘’ diyen bir Atatürkçü gördünüzmü?
3-Siz hiç ‘’Atatürk İkinci peygamber gibidir’’ diyen bir Atatürkçü gördünüz mü?
4-Siz hiç ‘’Atatürk’e dokunmak ibadettir’’ diyen bir Atatürkçü gördünüz mü?
5-siz hiç ‘’ Kocamı boşarım’’ diyen bir Atatürkçü gördünüz mü?
6-Siz hiç çocukları taciz eden Atatürkçü gördünüz mü?
7-Siz hiç vatanını satan Atatürkçü gördünüz mü?
8- Siz hiç dini değerleri ticaret malzemesi gibi kullanarak ayaklar altına almış bir Atatürkçü gördünüz mü?
Dikkat edilecek olursa soruların ilk beş tanesi yalakalıkta sınır tanımama ile ilgili, diğerlerinde konu biraz farklı.
Ben bir öğretmen olarak bir yazılı sınav yaptığımda öğrencilerime ‘’İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz’’ derdim hep. Şimdi de bizzat kendim istediğim sorudan başlayarak cevap vereyim.
C-6 Hayatımda ilk kez bir çocuk tacizcisi ( Hatta daha da ileri giderek tecavüz ve katili ) ile Sandıklı’da karşılaştım. 13 yaşında bir kız çocuğa tecavüz edip sonra da öldürmüştü sapık. Sandıklı halkı ile birlikte hapsaneyi bastık ve o sapığı linç etmek istedik. Aklımızdaki tek düşünce o sapığın pis vücudunu yer yüzünden kaldırmaktı.Yaptığımız elbette yasal bir hareket değildi ama o anda yasayı masayı düşünecek durumda değildik çünkü hepimizin evlatları vardı. İlginçtir ki sapığın da öldürdüğü çocuğun yaşına yakın iki tane çocuğu vardı. Tabii ki asker ve polis bize müsaade etmedi. Her birimiz o sapığa lanet ettik fakat hiç birimizin aklına o sapığın Atatürkçü olup olmadığını sormak gelmedi. Çünkü sapık sapıktı bizim için. Günde beş vakit alnını secdeye koyan biri olsa da, günde beş vakit ‘’ Atam sen kalk da ben yatam ‘’ diyen biri olsa da fark etmiyordu ama demek ki bundan sonra sormamız ve Atatürkçü ise farklı, değilse farklı bir muamaleye tâbi tutmamız gerekiyor. İyi de Atatürkçü ise daha fazla linç mi etmeliyiz yoksa ‘’Pardon abi sen Atatürkçüymüşsün sana dokunmayalım. ‘’ mı demeliyiz işte onu kestiremedim.
7- Ben 3 Kasım 2002 tarinden bir kaç ay önce Muğla İli Fethiye İlçesine yerleştirdim ailemi. Fethiye’de Çiftlik, Yanıklar, Kargı beldelerinde ikamet ettik bir süre. Ta o tarihlerde bir sürü Alman ve İngiliz komşularımız vardı. Fethiye Merkez, Çalış, Paspatur da öyle… Ayrıca ilk görev yerim olan Manavgat’ta da 1990 yılından itibaren neredeyse tüm pamuk tarlaları yabancılara satılmış ve o pamuk tarlalarının, karpuz tarlalarının yerine isimleri hep yabancı olan ( Mesela ‘’ La Meridien ‘’ ) çok yıldızlı oteller yapılmıştı. 3 Kasım 2002 den hemen önce CHP, ANAP ve MHP iktidarda olduğuna göre, onlardan önceki dönemlerde de Atatürkçülüklerinden şüphe edemeyeceğimiz zât-ı muhteremler bu devleti yönettiklerine göre demek ki bu Millet vatanını satan Atatürkçü görmüştü aslında.
8- Bu sorunun cevabını aslında ‘’ Bana rakı sofralarında konuşan değil, çalışan adam lazım’’ diyen ve dindarlığını kanıtlamak için ‘’ Umreye gittim ama bunu kimseye söylemedim.’’ Diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na sormak lazım. Ayrıca 17 Aralıktan hemen sonra Pensilvanya’ya heyet gönderilmesini, dindar kimliği ile tanınan Ekmeleddin İhsanoğlunun ( Adını bile telaffuz edemedikleri halde ) Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlenmesini de tabii ki…Yani görüldüğü gibi din öyle bir nesnedir ki ihtiyaç duyulduğunda en Atatürkçü bile onu siyasetin bir malzemesi olarak kullanıyor. ( Herhalde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Atatürkçülüğünden şüphe edecek değiliz.) Haa. Bu arada CHP li milletvekillerinin de umreye gidecekleri haberleri dolaşıyor ortalıkta son günlerde. Ramazan gününde bira içmenin faturası ağır olmuşa benziyor. Kısacası bizler ( Pardon bizler deyip de ayrıştırıcılık yapmayayım ben diyeyim) Evet ben dini değerleri istismar ederek bundan çıkar sağlayanları biliyorum da ‘’ Bu adamlar dini istismar ediyor’’ diyenlerden de gerçek din ve gerçek müslümanlık adına bir şey göremiyorum maalesef.
Şimdi gelelim ilk beş sorunun cevabına ama öncelikle bu beş soru niçin sorulmuştur oradan başlayalım:
Ordu’lu cahil bir kadın biraz da içinde bulunduğu atmosferin gazına gelerek şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için ‘’ Ben onun g.tünün kılıyım ‘’ demiş. Bu, bizim aydın çevremiz(!) tarafından ağızlara sakız edildi. Oysa Aynı günlerde ‘’ Nutuktan başka kutsal kitap tanımıyorum ‘’ Diyen bir aydın Cumhuriyet kadının (!) ( Gülriz Sururi ) yani sapına kadar Atatürkçü olan bir sanatçının bu sözleri her nedense yalakalıkta sınır tanımamanın somut bir örneği olarak değerlendirilmedi. Cahil bir kadının söyledikleri en dini değerlerden uzak gazete ve dergilerde bile ‘’ Şirk ‘’ Evet hayrettir ki şeriat lisanı olan ‘’ Şirk ‘’ kelimesi kullanılarak kınanırken Aydın bir cumhuriyet kadının (!) söylediklerine ‘’ Şirk’’ ( Yani Allah’a ortak koşma ) diyen olmadı. Neyse…
Yalakalıkta sınır tanımayanlar dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan için öylesine yalakalık örnekleri gösterdiler ki ‘’ Bizim referansımız İslamdır’’ diyen bir siyasi partinin mensuplarının böylesine buram buram şirk kokan yalakalıklar yapması muhalifleri bile şaşırttı. Mesela ‘’ RTE ı üzmek, Allah’ı üzmektir, Ona dokunmak ibadettir, o ikinci peygamber gibidir. Onun çıktığı televizyon yere konmaz. Ona karşı olmak dine karşı olmaktır.’’ diyen pek çok sapık oldu.
Özetle yağcılık, yalakalık , çanak yalacılığı konusunda bütün sınırları aştılar. Tabii ki hal böyle olunca vatandaşın kafasına bir soru geldi: ‘’ Siz hiç bu şekilde yağcılık, yalakalık yapmış Atatürkçü gördünüz mü?’’ diye. Yani Atatürk’ü böyle peygamber seviyesine çıkaran, Onu ilahlaştıran yalakalar???
Evet…Şimdi şöyle bir bakalım görmüş müyüz?
Yazımızın başlığı olan Atatürk’ün köpeği Foks ile başlayalım ve diğer köpeklerini de tanıyalım bu arada.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephesinde savaşırken ‘‘Alp’’ adında bir köpeğinin olduğu ve bu köpeğin onun yatak odasının kapısında beklediği ve Atatürk’ün izni olmadan hiç kimseyi içeri bırakmadığı anlatılır...’’
‘‘...Ulusal kurtuluş savaşımız sırasında ele geçirilen Yunan komutanlarından birisinin köpeği olan ‘‘Alber’’ adında bir köpeği daha vardır. Beyaz-sarı renklerde bir av köpeği olan Alber’i çok seven Atatürk, onun ölümünden derin üzüntü duymuştur...
‘‘...Ancak Mustafa Kemal’in yaşamında en önemli hayvan, hiç şüphesiz ‘‘Foks’’ adındaki köpeğidir. Seyyar fotoğrafçılık yapan Hasan Efendi adındaki birisinden 50 lira gibi abartılı ve yüksek fiyata satın aldığı Foks, aslında bir sokak köpeğidir. Foks, Atatürk’ün en sevdiği hayvan olarak Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde her zaman el üzerinde tutulmuş, ona her zaman büyük özen gösterilmiştir.Atatürk nerede, o orada. Atatürk’ün yatak odasında, karyolasının ayak ucunda kendisi için özel olarak diktirilen bir minderde yaşarmış. En önemli görüşmelerinde bile hep onun yanında olurmuş.Atatürk’ün Foks’a düşkünlüğünü bilen bazı kimseler, sofrada çok zaman onun bahsini açarlar, sadakatinden, büyüklüğünden dem vurup neslini üreterek memlekete yaymayı teklif ederlerdi. Dalkavukluğuyla dikkati çekenler, Foks’un asil kandan geldiğini söyleyecek kadar ileri gidip ’Köpek değil, adeta insan. İnsandan da akıllı’ derlerdi..."
‘‘....Atatürk, Foks’un ne yiyip ne içtiğinden, ne zaman çiftleşeceğine kadar hemen her şeyiyle yakından ilgilenirdi. Ama gün gelir, Foks’la yolları ayrılır. Köşke ikinci bir köpek gelmesini kıskanan Foks, bir gün kendisini kaldırmak isteyen Atatürk’ün elini ısırır.Ancak (yaşamı boyunca hayvanların öldürülmesine karşı çıkan, başıboş kedi ve köpeklerin Hayvanseverler Derneği aracılığıyla sahip edinmelerini sağlayan) Gazi, Foks’un davranışına hiç sinirlenmemiş, eli pansuman edilirken şöyle demiştir:
- Fenalık yapmak için ısırmadı...’’
‘‘...Ama yakınları "Sahibini ısıran köpekten hayır gelmez" diyerek, ilaçla sonsuza dek uyutulması için Atatürk’e ısrar ederler. İzin verdi mi vermedi mi bilinmez ama Foks o günlerde öldürülür.
Foks’un ölümü Atatürk’ü adeta yıkar. Günlerce yüzü gülmez olur. Artık Foks’un konusu her açıldığında, gözleri acıyla dolar...’’
‘‘...Bu arada Atatürk Orman Çiftliği’nin veterinerleri, Foks’un ölüsünü gömmezler. Herhalde Atatürk’ün köpeği olduğu için, derisini yüzüp içini doldurarak bir vitrine yerleştirirler. Amaçları Atatürk’e bir sürpriz yapmaktır...’’
‘‘...Bir gün Atatürk’ün yolu çiftliğe düşer. İçeri girip Foks’un doldurulmuş bedeni ve donuk gözleriyle karşılaşınca donakalır. Gazi, gördüğü manzara karşısında çok ıstırap çekmiştir. Bir ara öfkelenir gibi olur, ama veterinerlerin şaşkın bakışları arasında çiftliği terk eder...Foks’un doldurulmuş cansız bedeni, ertesi gün hemen kaldırılır. Uzun yıllar Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nda muhafaza edilen Foks, Anıtkabir’de Genel Kurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen ve 26 Ağustos 2002’de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından açılan Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’nde sergilenir. Hâlâ orada...’’
Yok yanlış anlaşılmasın. Ben de hayvanları, özellikle de köpekleri severim lakin derisi yüzülerek doldurulan bir köpeği sırf Atatürk’ün köpeği olduğu için kutsallaştırıp onu Ulu Önder Atatürk’ün ebedi istirahatgahı olan Anıtkabirde, Kurtuluş Savaşı Müzesinde bir camekan içinde ölümsüzleştirecek kadar değil… Kurtuluş Savaşı Müzesinde bir köpek? Bu savaşın zaferle noktalanmasında bizim bilmediğimiz muazzam katkıları olsa gerek (!)
Onuncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in Atatürkçülüğünden hiç kimse şüphe edemeyeceğine göre Anıtkabir - Kurtuluş Savaşı Müzesinde içi doldurulmuş bir köpeği kim nasıl izah eder bilemiyorum artık. Fakat yine de bu olay ikinci bölümde okuyacaklarınız yanında hiç bir şey değildir.
‘’Türkiye için ahiret gününün olmadığı’’ndan tutun da ‘’ Allah değil o yazdı alın yazımızı’’ ya kadar daha neler var neler.
Şimdilik
Ger dilesiz, bulasız oddan necat,
Mustafa-yı ba-Kemal’e essalat!”
Yani ‘’ Ateşten kurtulmak istiyorsanız Mustafa Kemal’e salat gönderiniz’’ diyerek noktalayalım bu ilk bölümü.
RESİM: Atatürk’ün köpeği Foksun Anıtkabir-Kurtuluş Savaşı Müzesindeki içi doldurulmuş hali.