6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1186
Okunma

Görmediğimiz Kör Nokta ise İç Emperyal "TÜRKİYELİ" OLİGARŞİ, Üst Emperyal Çözümlememiz Hep El Yordamıyladır:
Bilinmeyen zaman masalları kadar kadim bir bilinmezliktedir oligarşi…
Son noktadaki çözümlemenizde oligarşinin; kültürel, etnik ve dinselini, saçma bir "insanseverlik" (humanizm) adına görmezden gelerek bilmem ki onu nasıl çözümleyebileceksiniz ?
Oligarşi insanı, diğer tür insanı hiç sevmemektedir, sevmemiştir ve sevmeyecektir ki !
İnsanseverliği ülkemiz nesnelinde hep kendine yontararak betimlemiş, değişken bir tanımla -Türksevmezlik- olarak görürken; TÜRKİYE bağlamında ise, yağma Hasan zihniyetindeki bir mirasyedi gibi istismar ederek kullanabildiğince, iç etmektedir !
O kadar…
Gerçek bildiğimiz şey eğer ki, bizim aklımızdan ve duygularmızdan bağımsız olarak varsa ve siz oligarşi ile ezen ezilen bakışı açısından epeyce bir sorunum var diyorsanız, birazcık gülünç olmaz mı, bu yukarıda yazdığımıza benzer "Oligarşi" yaklaşımınız ?
Dünyaya buyur edilerek haydi yaşa denmiş insanoğlunun, iktidarın ve -oligarşinin emrinde bir iktidarın- üstelik; kesintisiz, devamlılığı sorununa, hayatın önceden belirtilmiş amacı yoktur ve olgular tesadüfseldir gibi bir anlam yüklemesiyle bakması, kara mizahtan öte bilmiyorum nasıl anlaşılır ?
Hele benim için anlam; ezilen mazlum bireyin/ulusun/halkın ve hatta ümmetin mücadelesidir diyorsanız !
Soyut ve somutlaştırılısı tam bir bakışla, oligarşiyi tümden görebilmek, ezilmişliği tüm sosyal katmanlarından; etnik, dinsel, mezhepsel ve siz kabul etmiyor olup sevmeseniz de, bir yerde -ezmişinde ulusalından- görerek, ezilmişliğe değinmektir...
Tarihe yapılacak düzenli ve dizgeli bir bakış, özellikle, herhangi bir ideolojik pencereden değer yükleyerek yapılmış bir bakış, öznel ve nesnel gerçeğin -somut gerçel sentezine- gider mi acaba ?
Neyin sentezini ya da diyalektiğini arıyoruz ki bizler? Tümelin mi, tekilin mi veya bireyin mi, toplumun mu !?
Kavramak, değiştirmek için yeterli olsa da, tek açıdan kavramak, değiştirilmek istenenin incelenmesinde, tam anlamayı zorlaştırıcı bir eksik bırakılmışta kalmışlık olmayacak mıdır ?
İzleyenin, gözlemleyenin, verilendirenin; modelini kurarken bu yaptıklarının içinde -kendisi yokmuş- gibi davranması, pek anlaşılır bir şey değildir ?!
Yani değiştirmek, biraz da çözmek olmalı ve bunun için de; doğru algılar yakalamışlığın düzleminde duruyor olmalısınız !
Başlangıçtaki algı kavramınız ya kırılma ile başlamışsa ?
Öyle başlatmışsanız ?!
Peki, ya kavram kargaşası haline düşmediğinizden ne kadar eminsiniz ?
Zihniyet oluşumu sezgisel mi, kavramsal mı başlar diye/biliyorum...
Çelişkileri mi görecesiniz, sapmalaları mı ?
Çelişkimiz; güdümlü olanın -iktidar dağılımı olgusuna- katılma isteği ile işbirlikçi bireyciliğindeki cazibesinin çelişkisidir. Biz bunu görüp, buna göre teorik bakabilmeliyiz... Türkiyeli oligarşinin uyarladıklarının değeri, işte o vakit ulus ve halk toplumsal sebat değerimiz karşısında dağılıp gidecektir !
Çelişki de oligarşi ve onun işbirlikçilerinin ’tüm veya tam’ının anatomik, fizyolojik hayatı ve sömürüsünü idame ettirme halini görebilecekken, sapma da görülebilecek olan, (kriptolara) seçilerek -doğmuşlara- duyacağınız; dayanılmaz, acı veren türde kabul edilmiş çaresizliğe isyandan öte ne olacaktır ?
Hangisini tercih edeceğiz ve nedenlerini bile bileye sorulmuş bir niye mi olacak bu tercihimiz ?
Hep yarımlara razı ruh hallerinde veya yarısı boş ile, ’yok canım,baksana yarısı dolu ya !’ arası, yarı yolda bırakılmış bir -bireyseldlikten toplumsala- giden yapımız olmasının acısını duymayacak mısınız ?
Ve biz hala bundan bıkmadık mı ? Bu kadar mı dedikleri gibiyiz ?!
İnanmıyorum ! Biz bu kadar “Etrak-i bi idrak”() değiliz...
Çünkü paranın da, sermayenin de, sömürenin de ve savurganlığın en uç noktasında utanmazcasına durabilen -acımasızın- da toplumsal bir rengi var...
Türk, başta yönetim, ticaret, bürokrasi vs. olmak noktasında nerededir ?
Bu ülkede eğer ki; realite, idealite ve rasyonalitenin çakışıp ‘iz’inin düşüm yaptığı yerin nerde olduğunu görebilmeyi biliyorsanız, işte TÜRK tam oradadır !
Birde buna; -dinen, lisanen, ırken- açmazından mutlaka bakılmalıdır. Ayrımı biz yapmadık... Bunu bize Lozan’dan beri hep dayattılar…
Dayattıklarını onlara gerisin geri dayatmalıyız, dayatıyoruz... Tüm kendisini “beri”ki, Türk’ü ise “öte”ki görenlere...
Kahrolsun etnikçi faşistler, her türden dinsel mezhepçi gericilik, beyin ve yürek cerrahisinden”azalarını” aldırmış olarak çıkmış mankurtlar !
En büyük gerici, en sadist faşo ise emperyal kapitalizmdir, artık biliyoruz !..
Yaşasın ” Aydınlanma 1923” devrimleri ve Aziz Atatürk emaneti İstiklal-i tam Türkiye Cumhuriyeti..
Emperyalizm ve onun -"Türkiyeli" işbirlikçisi oligarşiye- karşı, hepimiz TÜRK ve Atatürk olmalıyız...
A.Kutlu AYYÜCE
Göktürkmen
20 Ağustos 2007
Açıklamalar:
Etrak-i bi idrak(): Beyinsiz Türk, kaba Türk, cahil Türk, balık hafızalı Türk yaklaşıklığında etnik, dinsel ve mezhepsel takıntılı köle ruhlu, mandacı özürlülerce uydurulmuş deyim. [