5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1501
Okunma


Bayramın 3.günü.Pastırma sıcakları ile yazdan kalma güneşli,sıcak iki gün sonrası böylesi gri,kapalı ara ara melankoliyi artıran ince ince yağan yağmurla kat be kat keyifli bir hal alan bir bayram günü düşünün.Hiç bir şey yapmak istemiyorsunuz.En azından bu havayı bi özümseyene kadar.Yenimi görüyorum tabiki hayır ama yinede her seferinde zor geliyor bu havayla barışabilmek.Yinede bayram bayramdır rutinlere devam.Misafir popülasyonunda azalma olmakla birlikte ev sahibesi iki kuşak geriden gelen büyükler olunca misafir kaçınılmaz.Belki bulutlar bu kadar iç karartıcı kostümlerini giymeyip sürekli ağlamak yerine daha şen kahkahalar atsalar bu sayı dahada artabilirdi.
Herneyse benim planlarda biraz aksadı.Sadece bayramda görebildiğiniz bir kısım akrabaları görmek bayramların nerdeyse tek getirisi olsa gerek.Uzaklardan gelen dayı,yenge,kuzenler.Kuzenlerin bu kadar büyüyüp sizinle kültür-sanat konuşmaya başlaması hatta öneriler almanız,vermeniz.Yine yeniden çocuk olmak,genç olmak ve birlikte büyük büyük sohbetlerinde ucundan kıyısından tadına bakmak...ve diğer akrabalar ve klasik akraba sohbetleri.Yılda bir bayramlarda yaşanası ritüeller.Eski bayramlara hiç girmeyeceğim onların daha farklı bir tadı vardı.Bunda çocuk gözüyle yaşanıyor olmasıda mutlak belirleyiciydi diyede düşünüyorum.Şimdi kapımızı aşındıran çocuk sayısı da daha az misafirde hatta bayram yaklaşırken bayramlık almamızada gerek olmuyor.Bize her gün bayram.Fakat annanne eli değen baklava işte bu her zaman yenmiyor bu sadece bayramda tadılan lezzetlerden.Hazır baklava olayına hiç girmiycem annannenin eline su dökemezler.Onlar içine sevgi katmıyor.O yüzden bir tane yedinizmi içiniz kıyılır.Akraba,eş,dost,komşu,tatlılar,sohbetler her şeyiyle bir bayram daha geride kalmak üzere uğurlamaya bir kala yine yeniden kavuşmak üzere ben şimdiden bir elveda diyorum ve yağmurun gözleri doldu yine yeniden ağlayacak gibi.
Gün karardı.Yağmur inceden yağmaya devam ediyor.Mevsim ağacımın yaprakları şimdi kırmızı ve kahve arası.Hala sonbahardayız.Yakında yapraklarımızı dökerek beyaz elbisemizi giymek için hazırlanacağız ama lütfen biraz daha sonbahar...giderek daha çok köşe kapmaca oynayacak olsakta evet biraz daha güneş ve toprak beyazla örtünmeden önce biraz daha yağmur...
Bu havaya ne yakışır.Misafirleri gönderdiğimiz bize kalan boşluklarda tabiki iyi bir kitap.Şanslıyım bitirmek için sabırsızlandığım bir kitap var elimde.Zülfü Lİvaneli,Serenad...ve her güzel şeyin sonunun olması trajedisi bu kitaptada yaşanır.Gözümüzde durdurmazsak akacak bolca yaş ve böylesi bir drama ortak olmanın verdiği derin bir hüzünle veda ederiz Max ve Nadianın hikayesine.Max’in Nadia için bestelediği serenadı dinleme imkanımız olmaz o yüzden Schubert’in serenade’ı ile bu kitabın hissettirdiği lezzeti özümseriz.En azından bugün elime başka bir kitap almaya niyetim yok.Max’in Nadia için verdiği mücadele ile bir erkeğin sevgisi için bıkmadan usanmadan nasıl savaştığını, aynı şekilde Nadianın sevgisi uğruna nasıl sabırla beklediğini masum insanların sırf devletlerin çıkar çatışması uğruna ya da adına ırkçılık diyeceğimiz utanç verici bir bahaneyle nasıl acımasızca ölüme terk edildikleri,katledildikleri ve bu utanç dosyalarının neden günümüzün insan hakları çığırtkanlığı yapan ama o zamanın bizzat bu utancı yaşamasında elini kana bulayan devletlerince üstünü örtmeye çalıştıklarını içinde bizim ülkemizinde olması utancınıda vicdanımdan silmeye çalışacağım.Tarihin yaşanmamış saymak isteyeceğimiz acı bir yüzünden trajik bir aşk hikayesi okuttu bize Zülfü Livaneli değerli kalemiyle.Serenad: Akşam müziği. Akşam yahut gece vakti, açık havada genellikle bir kadının penceresi altında söylenirmiş...Vakit akşam ve yeniden kulak vermek istiyorum ben schubert’e ama sadece max ve nadia için.