1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1123
Okunma
düşmek, düşlemekle başlıyordu;
kimin kimsesizliğinde,
kimin bu kimsesizliğin,
dilinde zuhur eden kifayetin,
temennisidir zerafetin.
düşmek, düşlemek;
parmağında, süt dişlerinin keskinleşmesini hissetmek,
büyümektir bu bedenen, alenen,
hesapsız miktarlıkta zaman yığınlarının arasında.
vuslatında belkilerin,
belkiler ki bu hayatın virgülleri;
ama nefessiz ama yarım nefesli, mesafeli
büyümektir bu bedenen, alenen ve de zihnen.
çok tanıdık gelmeye başlar bir süre sonra serzenişler,
hatta bir yaprağın bilinmez akıbetindeki elemin,
taze fidan dallarından çıkan sesle benzerliği,
acıların her lisanda aynı kafiyeye tutunmasıdır,
bu ortaklaşa bölüşülen dilin kederi.
belki virgülünü, noktasını es geçtim
okurken alnımın küçültülmüş harfli metnini,
fakat ana temasıydı, gözüme her nefessizlikte çalan
düşmek, düşlemekle başlarla başlayan dizeler,
kimsesizliği meydana getiren heceler,
hecelerin üzerinde süt beyaz dişler.
kelimelerin etidir,
hayatın dişlerinin arasından bulup yere tükürdükleri.
bu alenen büyümelere,
bu bedensel değişimlere bağlılık gösteren hallerin arasında,
gizlenemez oluyor zamanın gölgesi,
kimin kimsesizliğinde
kimin bu kimsesizlik gölgesi...
5.0
100% (1)