4
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
3066
Okunma

Çakıl taşlarının zerresini
Çöl kumlarının gözlerime mirası yaşlarını
Okyanusun arşa koyulan dalgasını aşıp gelmiştim
Bir kaşık suda boğuluyordu.
Onu bulduğumda
Ah Asia
Ah tuz fırtınam
Nefes vermek için sağ dizine
Dizdiğim bir zamanın
Çakıldığım illüzyonun şafağında dua ederken yeniden
Kaynağa
Derin bir çağ başlıyordu.
Çok az insan an’lıyordu.
Savaşlar ,kan, deprem ,seller
Denize vuran bebekler
Her türlü felaketin ortasında, t/uzak çağda
Tam ölüme susamışken Asia
Nefesimle aktım kalbine..
Gözleri yaşlıydı kederinden,
Mevsim sonu olmayan bir bahardı.
Yeryüzü meleği olduğumu söylememiştim henüz
Kanadımı kırmışlardı çoktan..
Aziz olan hiçbir bildirgeye
Güveni kalmamıştı..
Işık, gözlerini çok kırmıştı; ışığa kördü
Baksa da görmüyordu Asia
Asia benim kemanımın arşesi,
Süslü yanaklarımın suları gibi
Sessizce söylüyordu kalbine d/okunanları
Ah Asia
Ah kalbimin sevgilisi
Türlü ninniler alıyordum Sandalfon’dan
Ruhunu iyileştirmek için
Sonra Ariel’den mevsimler
Birkaç gün sürüyordu etkisi
Sonra
Dönüyordu karanlığına
Hep
Hep
Hep
Gözleri çığlık,
Gözleri derin, derya okyanus
Gözleri hep orman, ah biraz da çocuksu renklere sarılan uçurtma rüzgarı
Hep telaşlı
Hep ürkek
Hep fırtına
hayat kentinde,
Öylesine ağlamaklı, öylesine endişeli..
Bir türkü duruyor hep dudağının kenarında
Asia ‘nın..
Asia bir uzak, bir yakın
Asia bir umut, bir fırtına
5.0
100% (11)