1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
874
Okunma
gidersen
kuşlar beni
Çernobil duvarında
Huş ağaçlarının dallarıyla sırtımdan vurur
bir mıknatıs tren rayına yapıştırır
ki trenlerin buharıyla Tanrı’nın gözlüğü buğulanır
kollarım ve bacaklarım gövdemden ayrılır
istasyon memuru bulur kasabanın terzisine götürür
çapraz dikişleri sağlamdır
ki derviş hırkalarına iman yamamışlığıyla meşhurdur
tamiri caiz yerlerime dikişler atar
Rusyalı bir kukla oynatıcısına satar
bak şu çelikten uçakların ömrü tüneyecek bir dal aramakla geçiyor
tanklar köstebek yuvalarına sığmıyor
gidersen kuşlar havadan taarruza geçer
pençelerinden mızrak bırakır
etrafıma kafes örülür
köle tüccarlarının eline düşerim
Zeyd Bin Harise bana yoldaşlık eder
sırtındaki kamçı izlerini sayar cebir öğrenirim
atımı Kalka nehri kıyısında vururlar
zırhım ve kılıcım elimden alınır
savaşa geç kalırım
bir tas kırık arpa ile sürgüne gönderir beni
başkumandan Noyan
bak şu taştan Zeus’a kapatılmış bir lunaparka ağlıyor
atlıkarıncaların sırtında noel babalar bacalardan bomba bırakıyor
bir kaplumbağa kabuğunu terkeder kış günü
sahaflar kitaplara kan kusar
şovalyeler yel değirmenlerini ablukaya alır
kağıttan gemilerden tahliye başlar
gidersen iki el ateş eder bir bulutu vururum
eyalet hapishanesinin müdürünü karısı aldatır
gözetleme kulelerinden askerler paraşütle atlar
bak şu çocuk pamuk helvasını ısırırken elinden balonu kaçırırsa
Mars’ta hayati bulguları olan canlılar
bilinmeyen bir cisim gezegenimize hızla yaklaşıyor diye teker teker atlayabilir
şemsiyemizi açalım
gidersen Yusufum derim
yüzüğünden zehir döker Züleyha
saplar sırtıma hançeri
ciğerimden kan gelir
içerim
5.0
100% (3)