4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
905
Okunma

Üzerinde aşkın eli vardı göğünün
İnsanlık macerası kadar kadim
Söz sıvanmıştı duvarlarına
Saklı hovardalığını taşıdı yüzüne
Ezberini tazeledi gözlerinin
Eğildiği kadar doğruldu ilkin
Son mevsimini de uğradı sevgilisine
Sesi kristal bir kadeh gibi düştü yere
Bugün son nefesine kadar susmayacağı
Vaadinin son günüydü
Denizin içine doğru saldı bakışlarını
Rüzgarın doldurduğu kadar uzadı sesi
Leventler sarkıyordu dalgalardan
Kız kulesinin nabzı atıyordu damarında
Yakamozların sarmaş dolaş olduğu
Türküler okunuyordu
Sokak yorgun bir adamı çekiyordu
İki adım arkasında izini süren kadınla
Yeni bir yarına daha yürüyordu
Cevrini üşünmeden
Dut ağacının dallarından damlayan
Bir mutluluğu vardı sokağın
/
Nasılda denk düşmüştü sevinci
İşportacı tezgahlarında var olan her şeye
Oysa yalnız sahafların mikyasında olacak
Ve nadir insanlarca okunacaktı
Azlini istedi dudaklarından
Bir daha çok sevmenin hassası olmak
Haddim değil diyebildi
Öngörülü sebeplerini saydı terazinin bir kefesine
Susmasını koydu diğer tarafa
Olmadı azcık mazeret taktı
Susması ağır basacaktı yoksa
Kadınsamış bir adam gibi bakıyordu
Sokağın sarı beyaz karışık lambaları
Gecesi süzüldü eteğini altından tenine
Aklı tutmadı bu macerayı
İçinde yürüyen bulutları dağıttı
Kor ateşleri değdi mazisine
Uçurumu daha büyümemişti
Katladı ve koydu sandığına
Pişmanlık yasası çıkardı bir miktar
Yanında beyaz peynir ve belki rakı
Bıçağın kestiği kadar apartılmış zamandan
Çıkardı ve sundu kendine
Eşkıyası hükümdar olsun diye
Ruhunu çıkardı astı duvara
Aşk apoletli bedenini çıkarıp meydana
Serdi tövbenin çivili yatağına