18
Yorum
33
Beğeni
0,0
Puan
4554
Okunma
" Kusurdur had bilmemek, mâzeret değil! "
“ Çekip gider ” miş miş gülü (!) Defter’in
Her türlü haltına bulmazsa cevaz.
Sahi, senin nedir pahan, ederin?
İstersen kendini yırt avaz avaz!
Kime bahşedilmiş sabrın böylesi?
Neden çekilir ki densiz çilesi?
Sanki hiç kimsenin yok meşgalesi
Senden dinleyecek üç öğün vaaz.
Ardında durdukça şiştin, kasıldın
Sır ifşâ ederken kaç kez basıldın!
Demek ki çok ucuz, basit fasıldın
Şimdi dilekçeni git Marko’ya yaz.
Bunca şans tanıdık, iflâh olmadın,
Anlattık, söyledik ıslah olmadın,
Ömrünce bir hayra siftah olmadın;
Hadi bön bön dolaş, yat aymaz aymaz!
Bu nasıl bir tavır, ne tür sinsilik?
Kime kâr eder ki böyle âsilik?
Esir aldı seni müzmin aksilik
İçine düştüğün ne çeşit maraz?
-Dur! Yapma!- Dedikçe daha da şiştin
Önüne gelenle cenge giriştin
Daha ısınmadan ne çabuk piştin?
Mâsum görünümlü zıpçıktı haylaz!
-Güvercinim– dedin; attın ters takla
Leyleğe özendin; coştun lâklâkla
Sonra Zeyrek gibi iki ayakla
Tuzağı görmeden atlayan kurnaz (!)
Deyip: -Bastığım yer merkez dünyaya-
Gırtlağına kadar battın riyaya!
Şimdi bodoslama vurdun kayaya!
Arda kalanınsa sadece enkaz.
“ Denenmiş denenmez “ olsa da düstur
Yaratan hatrına görmedik kusur
Ruhunu boyayan ne menem gurur?
Ey idrak yoksunu kör kütük bağnaz!
Bir kez tefekküre düşseydi yolun
İptal edilmezdi son protokolün!
Ömrünce olmadı otokontrolün
Kürsü kürsü dolaş çaylak boşboğaz!
Mâdem itimadı eyledin murdar
Denizi tükettin: -buraya kadar!–
Dilek tut, olur ki bir yıldız kayar
Kemik de yağarmış kabulse niyaz!
En ulvî lügati sokup lehçene,
Güneşi indirsen her bir gecene;
Bir damla merhamet salmam bahçene!
Sana dal kalmadı sefil madrabaz!
Nereye gidersen cehennem ol git!
Nasılsa fiskosa zemin müsait
Müstahak olduğun işte bu ağıt
Ve, had bilmezliğe Oflu’ca ikaz…