9
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
783
Okunma

ne bir yere
ne kimseye aidim
herkese kapısını açmayan bir kenti
terkettim edeli.
ki o kentin karanlık sokaklarıydı beni kendine bağlayan
arka kapılarına küsmeyi severdim
sürekli yüzüme kapanıyor diye
omuzlar kırardım menteşelerinden
kilitlenen gözlerini
kırdığım yanların sızlardı bir zaman.
en çok kaldırımların gitme diye uzanan ellerine basmak
saçının tellerine takılıp kalan
güneşin ışıklarını gölgelere boğmak
ve boğula boğula
veda etmekti kehribar gözlerine.
terkedilenlere has o neon ışıkları yansırken yüzüne
solgun bir ay düşmüştü gökyüzüne
kırılgandı gece
tombul elleriyle gün zorlanıyordu perdelerini açmaya
hiç aldatmayan yalanlar vardır hani
’sevmiyorum’ gibi
en çok geceye yakışırdı
ve ben yakışanı severdim
bu yüzden geceyi savurdum yüzüne
günü zamansız kucaklayıp ayrıldım dizlerinden
sevmiyorum diyerek.
ardımdan üflenen ’anıların’ yalnızlık soluğuydu
çorbada benim de tuzum olsun diyen
ne kadar ucube sözlerin varsa
adım adım ensem de boza pişirdi
kızmadım inan
sana kızan yüreğimde kaynattım hepsini
hamdı
pişti.
şimdi uzaktan seyrettiğim o kentin ışıkları
ne kadar yabancı
evsiz kuşlar gibi camın dışından seni seyrediyorum
titreyen kanatlarım üşümüş
başımı gömüyorum omuzlarıma
döndüm demek için çok geç.
Ayvazım DENİZ