16
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
2671
Okunma


/dağın fermanında çocukluğunu bilmeden büyüdüler
tam kanat çırpacakken hayata
kırıldı kanatları toprağa düştüler/
“kızgın damarlarından akan kan, bulaştı yüzüme
kan kardaşım
unuttun mu bizim çamurdan misketlerimiz vardı
bu çirkin demir bilyaları kimler verdi eline
bu kaçıncı sınama/ yapma yapma yapma
görmez misin elindeki kardeş kurşunudur
vurma kardaşım vurma
yolculuk vakti değil, bizi erken yolculama “
boşuna gümbürdemezdi bu gök
çığdı arkası mutlak
dağların fermanı buyruk
ne analar, ne bebeler yitti gitti bu yolda
geçmez, geçmeyecek acıların nasırı…
doya doya görmeden, ışığıyla gülmeden
ezip geçti günü silindir gece
yaşamak mecburiyetten ibâret sadece
“kan yerde kalmayacak” diyorlar
kan yıkanır da
genizde kalır kesif kokusu
yaşamdan caymış
uykuya tok gözlerde
artar kara toprak sevdası
“acınız acımızdır” demek boş lâftır beyim
hani doktorlar bi lâf ediyolar “ağrı eşiğin yüksek” diye
sizinki ondan herhal
damlarımız gibi, bizde her şey düşük
belki de bundan sebep, ölümle boy ölçüşemedik…
zorla ölüme yatırılanlar bizim çocuklarımız
bu araf bizim a n l a m a d ı n ı z
beyim, sizin hiç çocuğunuz şehit olmuş muy du?
ıslıkla geçmez bu korku
geçilmez taze kazılmış topraktaki tümsek
ve yeni yontulmuş tahta kokusu
varın gidin bakın beyim
oluk oluk kan içiyor toprak
kör sağır duruşunuza haykırıyor
altında uzanmış fidanlar
“siz bir fidanın kesilirken gözyaşlarını gördünüz mü?
biz çok öldük bayım biz çok öldük
ya sizler ya sizler!?...”
Hâdiye Kaptan
(c) - Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsicilerine aittir.