1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1041
Okunma
aynı göğün yüzüydük
şimşek şimşek yarılırken bulutların kabaran sancılarında
bir tek dalgalar yoklardı kulaçlarımızı
çarşaf denizlerin uykusunda
çiğneyip geçerken çukur kaldırımları
savruluyorken üzerimize kirli bahçelerin portakal çiçekleri
dere yataklarındaki pembe zakkumlara dokunurken anladık
derimizi kabartan ihanetleri
ve bilirdik ki biz
çoğullaşınca düşler
filizler toprağa sürülürdü
yırtılınca mavi
gri dumanlar çekilir
tomurcuklar çiçeğe yürürdü
kırılırken körpe bir dal
içine akarken kesikleri
cebelleşiyordunuz bir çamur arenasında
çoktan kirlenmişti çocukluğunuz
nikotin bileşenli anason kokularında
oysa elleriniz
en çok yüreğimiz kadar uzaktı gövdemize
ve hala çaylarımızda eriyordunuz şekerimizce
yüreğimize depremlerle iner
ve biz gibi yığılıyordunuz topal taburelerimize
lambaların ışığı güne devrildiğinde
bir gece vardiyasında uyku kadar hayatken gözlerimize
denizlerimizde bir palet bile değildiniz
yüzümüze kehanetler çarparak gittiğinizde
sırtınıza ünlemler sıkmıştık
acıların militan kimliğinde
balçık kokuyordu yüzünüz
kir pas içindeydi yarınlarınız
kavaklar kadar çıplak
makiler kadar bodurdu ütopyalarınız
bak gün doğuyor
gün doğuyor yine
bir çocuk telaşında
bir anne şefkatiyle
ve biz sizsiz yürüyoruz
utancınızla büyüyor gün
tozuyorsunuz kösele çarık diplerinde
süpürüyoruz gölgenizi
süpürge saçlı çalı diplerine
5.0
100% (3)