0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1500
Okunma

Kahveler unutuldu fincanlarında
Soğudu.
Adamın elleri
kaygan bir eşya gibi
kadının teninden boşluğa düşercesine kaydı.
Elleri üşüdü kadının,
Tıpkı fahişe kasığı gibi
Hissizleşti parmak uçları.
Kırk yılın hatırı kaldı sehpanın izmarit kusan bir köşesinde
Bir köşesine asılı kaldı hikaye.
Hiç olmayacak bir yerinde iki gözbebeği birbirine baktı.
Ikisi de soluk soluğaydı.
Adamın gözleri kadının göz çukurlarına gizlediği cesetlere takıldı
Bir çift kahverengi,
kadavralı yollarda tökezleyerek yürüdü bir mühlet.
Kadının gözleri ağlamaklı.
Tuvalden akan suluboya damlaları,
Bir kadının yastığına düşen saç teli kadar yalnız
Yalnız bir adamın elleri cebinde,
varoş bina duvarlarında gölgesini döverek yürümesi kadar kimsesiz.
Kimsesiz bir gecenin ırzına geçildi.
Geçildi o yollardan.
O şarkılar dinlendi.
Ağlandı ulu orta.
Çığlık çığlığa hıçkırıklı
Salya sümük yaşlar ıslattı yastığı.
Severken ve sevişirken üzerini örtmeli gecenin.
Ne varsa mahremiyetinde gizlediği
Beyaz çarşaf üzerine kızıl renklerle anlatmalı.
Yağmalanmaya müsait bir kentmiş gibi her beden,
göz kepenkleri kapanmalı
Ve şarap kadehine dokunmuşsa kadının elleri,
Dokunduğu son ten yalnız üzüm kokmalı...
Cihat KIRDAR
05.03.2015
5.0
100% (3)