12
Yorum
31
Beğeni
0,0
Puan
1071
Okunma

istemeden gözlerin sulanır ya hani kurumuş yatağında
ve ellerin yokluğu süpürür kirpik uçlarından düşmeden hemen önce.
titreyen çocuk düşlerim
yere düşen pamuk şekere uzanamadan kırılırken kökünden
çığlıklarım gökyüzünün karnını deşti
ve yağmur olup akarken sevdamın en keskin yanları
yüzünü kesti
buna rağmen sağır Milletler gibi
olan biteni duymadan
baktığın yeri de görmeden
yaşamak dediğin o karanbolde
tam üzerime bastığında küsmüştüm işte sana
bilmedin.
dilime vururken çelik kelepçe
mahpusluğumun parmaklıklarının
her taşını
her kumunu özümle karıştırdım
kendi ellerimle kapandığım yüreğime
sırılsıklam bu aşkın gözeleri daha kurumadan
tutup fırlattım köhne bir yalnızlığın kucağına.
en çok son bakışın koydu bana
’o’ bir martının denize dalarken kuru gözlerle bakışı gibiydi
ıslanacağı daha başından belli olan.
küsmek sevdadandır dendi
’değer’ denen o illetin
vücudu sarmadan evvelki isilikleriydi sana dönüşüm
sıksan izi kalırdı
bıraksan kendi kendine göverirdi
kararsızlık adımlarıyla çiğnenmeliydi en çok da
ya da razı olmalıydım gururun kirlenen yüzünü yüzüme örtmeye
çıkmamalıydım ortalık denen mahşer yerine.
o mahşer yeri değil miydi
dili dile sürten
gözü gözden düşüren
saplanıp ’adet’ denen döngünün içine
dönüp dönüp durduğumuz ’örflere’ sarınarak
ve her döngüde Mevlana gibi arındığımızı sanarak
gizli gizli kendimizi kandırdığımız.
halbuki küçük bir çocuğun
en masum gülümsemesiyle gelmiştim sana
biraz utangaç
ve en çok da o korkusuz bakışlarımdı sana uzattığım.
kadir kıymet bilmez taş gönlüne
çatlayasıca bir vuruştu belkide benim sana gelişim
sabırla damlayan yüreğim
zırhında ilelebet kalacak bir delik açmışmıydı bilemiyorum
ki sen en çok aşk savaşlarını severdin
göğsün çelik zırhının altında saklanır
kendi kendine olanlardan
yine kendi kendini aklardın.
şimdi sana seslenişim
bir kuzunun annesiz kalınca melemesi gibi
biraz buğu
biraz hüzün
ve biraz da yokluk karmaşası işte
ama sen duymasanda olur
kulakları doğuştan gerçeklere tıkalı.
Ayvazım DENİZ