(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Zamanı resmetmek kolay değilmiş; kalemin oryantal figürleri bilmesi gerekiyor işte; elbette ki köçek olması da gerekmeksizin. :)
Yani zamanın içinde olmanız gerekmiyor şiirinizi tarihlemeniz için; bazen zamanın gerisinde kalmışçasına halkın algılama güçlüklerini resmedersiniz aptal bir kalem gibi; bazen de ilerisine geçerek olmuş görürsünüz hepsini.
Hadi, tekrar deneyelim şiirle uçmayı; ama zaman makinesine binmeyi unutmadan.
Efendim, gerçekten de "anlayana, sivrisinek saz" yahut "gelinim, sen anla" der gibiydi şiir.
Böyle şiirlere oldukça kapalı yorumlar gerekir bazen, çünkü şiirle koşut gider çoğu kere. Madem ki denir; içinde dil cambazı vardır; o zaman yorum da aynı dolambaçlı yollardan gelerek, şiirle buluşuverir, yahut şairine veya okuruna erişir.
Öte yandan böylesi yorumlar; dünyada sadece (iyi/kötü gibi) iki tane olmak zorunda kalan yolların birine gönderme yapacağından, fazla da karmaşık olmasa gerektir: şiir iyi diyorsa, yorum kötüye yorar; yahut tam tersidir. Bu açıdan yorumlar; oldukça başarılı bir tahlile dönüşürler; şiirin yollarını sorgular ve sanat yaparlar. Buradaki şiirde hangi yol mu? Onu yine okura bırakmak zorundayız. :)
Efendim, gerçekten de şu yazdığınız yorum; "anlayana, sivrisinek saz" yahut "gelinim, sen anla" der gibiydi.
Oldukça kapalı yorumlar gerekir bazen, çünkü şiirle koşut gider çoğu kere. Madem ki denir; içinde dil cambazı vardır; o zaman yorum da aynı dolambaçlı yollardan gelerek, şiirle buluşuverir, yahut şairine veya okuruna erişir.
Öte yandan bu yorum; dünyada sadece (iyi/kötü gibi) iki tane olmak zorunda kalan yolların birine gönderme yapacağından, fazla da karmaşık olmasa gerektir: şiir iyi diyorsa, yorum kötüye yorar; yahut tam tersidir. Bu açıdan yorum; oldukça başarılı bir tahlildir, şiirin yollarını sorgulamış, sanat yapmıştır. Hangi yol mu? Onu yine okura bırakmak zorundayız. :)
Efendim, gerçekten de şu yazdığınız yorum; "anlayana, sivrisinek saz" yahut "gelinim, sen anla" der gibiydi.
Oldukça kapalı yorumlar gerekir bazen, çünkü şiirle koşut gider çoğu kere. Madem ki denir; içinde dil cambazı vardır; o zaman yorum da aynı dolambaçlı yollardan gelerek, şiirle buluşuverir, yahut şairine veya okuruna erişir.
Öte yandan bu yorum; dünyada sadece (iyi/kötü gibi) iki tane olmak zorunda kalan yolların birine gönderme yapacağından, fazla da karmaşık olmasa gerektir: şiir iyi diyorsa, yorum kötüye yorar; yahut tam tersidir. Bu açıdan yorum; oldukça başarılı bir tahlildir, şiirin yollarını sorgulamış, sanat yapmıştır. Hangi yol mu? Onu yine okura bırakmak zorundayız. :)
Sizden, bu tür bir değerlendirme gelmeliydi zaten; gerçekten de bakış açısına göre bu şiiri iki farklı ufuk çizgisinden algılayabilirdik, ancak tek şartla; zamanın apsisini farklı noktalardan başlatmak ve bitirmek.
Bildiğiniz üzere, bazı olmuşlardan geçmiş zamanla söz etmek veya olacaklardan, zaten olacağını ummak (olmuş varsayılacak derecede beklentiye girmek) mümkündür. Hangisinin seçileceğine okurun karar vermesi gerekirdi zaten, o nedenle bu anlam baharatına girmiyordum.
Zamanı resmetmek kolay değilmiş; kalemin oryantal figürleri bilmesi gerekiyor işte; elbette ki köçek olması da gerekmeksizin. :) Yani zamanın içinde olmanız gerekmiyor şiirinizi tarihlemeniz için; bazen zamanın gerisinde kalmışçasına halkın algılama güçlüklerini resmedersiniz aptal bir kalem gibi; bazen de ilerisine geçerek olmuş görürsünüz hepsini.
Şiirin içeriğini zamansal bir çerçeveye oturttuğunuzda, halihazır görüşünüzün değişeceğine de eminim.
Sizden, bu tür bir değerlendirme gelmeliydi zaten; gerçekten de bakış açısına göre bu şiiri iki farklı ufuk çizgisinden algılayabilirdik, ancak tek şartla; zamanın apsisini farklı noktalardan başlatmak ve bitirmek.
Bildiğiniz üzere, bazı olmuşlardan geçmiş zamanla söz etmek veya olacaklardan, zaten olacağını ummak (olmuş varsayılacak derecede beklentiye girmek) mümkündür. Hangisinin seçileceğine okurun karar vermesi gerekirdi zaten, o nedenle bu anlam baharatına girmiyordum.
Zamanı resmetmek kolay değilmiş; kalemin oryantal figürleri bilmesi gerekiyor işte; elbette ki köçek olması da gerekmeksizin. :) Yani zamanın içinde olmanız gerekmiyor şiirinizi tarihlemeniz için; bazen zamanın gerisinde kalmışçasına halkın algılama güçlüklerini resmedersiniz aptal bir kalem gibi; bazen de ilerisine geçerek olmuş görürsünüz hepsini.
Şiirin içeriğini zamansal bir çerçeveye oturttuğunuzda, halihazır görüşünüzün değişeceğine de eminim.
OSMANLICA: Arapça ve Farsçadan etkilenmiş Türk dili.
Alfabe olarak Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen yanlış kullanım olarak bu dil dönemi için “Eski Türkçe” tabiri de kullanılmaktadır. Klasik devirde "Osmanlı Türkçesi" ayrı bir dil olarak algılanmamış, üç dilden (elsine-i selase) oluşan bir karışım olarak görülmüştü. "Türkçe" ise, evde, sokakta ve köyde konuşulan basit dile verilen addı. Ancak 19. yüzyılda standart bir yazı dili ihtiyacının belirmesiyle birlikte Osmanlı dili tartışmaları yoğunlaştı. Bu dilin belkemiğini oluşturan Türkçenin güçlendirilmesi ve yazı dilinin Türkçe konuşma diline yaklaştırılmasına ilişkin talepler Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa gibi yazarlarca dile getirildi. 19. yüzyıl sonlarında doğan Türkçülük akımı, Osmanlı yazı dilinin esasen Türkçe olduğu ve "Türkçe" diye adlandırılması gerektiğini vurguladı. Cumhuriyet döneminde ise "Osmanlı Türkçesi" deyimi genellikle olumsuz bir anlam kazandı. Dil Devrimi'ni izleyen kültürel ortamda, "Osmanlı Türkçesi", Türkçeden ayrı ve yoz bir dil olarak görüldü. Türk Dil Kurumu'nda 1983'e dek bu görüş egemendi. Buna karşılık Osmanlı kültürüne yakınlık duyan muhafazakâr kesim, Osmanlı yazı dilinin de Türkçenin bir lehçesi olduğunu vurgulamak amacıyla "Osmanlı Türkçesi" deyimini tercih etti Öte yandan, Osmanlı yazı diline "Osmanlı Türkçesi" adı verildiği zaman, bundan çok farklı bir dil olan Osmanlı dönemi konuşma Türkçesine ne ad verileceği konusu, çözülmemiş bir sorun olarak kalmaktadır.
Osmanlı Türkçesinin yazıldığı alfabe, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının ardından kullanımdan kalkmışsa da, Türk tarihinin son 1000 yılına yakın bir dönem bu yazı ile yazılmış olduğu için araştırmacılar, edebiyatçılar ve tarihçiler tarafından birinci derecede önemli ve bilinmesi zorunlu bir alfabe ve dönem olarak nitelenir. Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlı Türkçesi, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. En belirgin özelliği, Türkçe cümle altyapısı üzerinde, İslam dünyasının klasik kültür dilleri olan Arapça ve Farsçayı serbestçe kullanma olanağı tanımasıdır. Osmanlı yazı dili belirgin anlamda 15. yüzyıl ortalarında biçimlenmeye başladı ve 16. yüzyıl başlarında klasik biçimine kavuştu. 19. yüzyıl ortalarından itibaren gazeteciliğin ve Batı etkisindeki edebiyatın gelişmesiyle hızlı bir evrime uğrayan Osmanlı Türkçesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından kısa bir süre sonra gerçekleştirilen Harf Devrimi (1928) ve Dil Devrimi (1932-) sonucunda yazı dili ve gramer olarak kullanımdan kalktı ancak, konuşma ve yayın alanındaki kullanımı Türk Dil Kurumu'nun yabancı kelimeleri Türkçeleştirme uğraşları ve Batılılaşmanın ivme kazanması ile kullanıma giren yeni kelimeler sayesinde değişime uğrayarak devam etti ve bugün kullanmakta olduğumuz modern Türkçeye dönüştü.
Eski Anadolu Türkçesinin söz varlığı kadar açık bir Türkçe söz varlığı yoktur. Ancak, dilin yapısındaki yabancı sözlerin kullanımı metinden metine, muhitten muhite değişebilmiştir. Örneğin, sanat yapmak kaygısıyla saray muhitinde yazılan ve sadece dar aristokrat kesime hitap etmesi amaçlanan şiir ve nesir örneği eserlerin dili oldukça ağırdır. Halk arasında “Osmanlıca” denince algılanan o Türkçenin dışında farklı dil düşüncesi bu gibi kullanımların sonucu olmuştur. Sanatsal kaygı ve dar kesime hitap durumlarının dışında kalan, bu muhit dışında yazılan dönem eserlerinin dili Türkçenin bir döneminde olabilecek normallikte yabancı öge içermiştir. Türkçe yazı diline Arapça ve Farsça sözcüklerin girişi İslamiyetin kabulüyle başlar. Türkiye Türkçesinde 13. yüzyıla ait en eski metinlerde toplam kelime hazinesinin üçte biri ila yarısı Arapça ve Farsça alıntılardan oluşur. Ancak 15. yüzyıl ortalarına dek kullanılan yazı Türkçesi, günümüz konuşma dilinden yapıca çok uzak değildir. Dönemin şiir ve düzyazı örneklerinden birçoğu, konuşma Türkçesine yakın yapıdadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda orta ve yüksek eğitim sistemi Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) yapılanıp Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde olgunlaştı. Eğitim dili sadece Arapça idi.[kaynak belirtilmeli] Dolayısıyla bu dili bilmek ve rahatça kullanabildiğini göstermek, eğitimli olmanın gereği sayılırdı. Seçkin bir azınlık, klasik edebiyat dili Farsçayı da öğreniyordu. Klasik Arap ve Fars literatürünün kaynaklarını tanımak, bu iki dilin gramer ve söz varlığının nüanslarına hâkim olmak, kültürlü bir Osmanlı'yı basit halktan ayırt eden özelliklerdi.
Şeyhülislam Esad Efendi'nin 1725-32 yılları arasında yazılan Lehcet-ül Lugat isimli sözlüğünün önsözü, 18. yüzyıl Osmanlı Türkçesinin özellikle rafine bir örneği olarak alıntılanmaya değer: "Amed-i medid ve ahd-i ba'iddir ki daniş-gâh-ı istifadede nihade-i zanu-yı taleb etmekle arzu-yı kesb-i edeb kılıp gerçi irre-i ahen-i berd-i gûşiş-i bî-müzd zerre-i fulad-ı fu'ad-ı infihamı hıred edemeyip şecere bî-semere-i isti'daddan yek-bar-ı imkân intişar-ı nüşare-i asar-ı hayr-ül me'ad as'ab-ı min-hart-ül katad olup ancak piş-nigâh-ı ihvan ve hullanda hem-ayar-ı nühas-ı hassas olan hey'et-i danişveriyi zaharif-i tafazzul ile temviye ve tezyin edip bezm-gâh-ı sühan-gûyanda iksar-ı sersere ile ser-halka-i ihvab-ı hava-ayin olmuş idim."
1790 dolayında yazılan bir yemek kitabından alınan aşağıdaki bölüm, Osmanlı Türkçesinin nisbeten sade bir örneğidir: "Türkîde turunc dediğimiz mîveye Farisî'de narenc denir. Portakal derler, İstanbul'da şekerden leziz zuhur etmeye başladı. Hatta nev-zuhur Frenk hekimleri 'Asitane sahil-i bahr ve ahalisi et'ime-i mütenevvia ile aluf ve fesad-ı dem hasebiyle iskorpit illetine mübtelalardır. Elbet beher yevm bir dane portakal ekli lazımdır ve vacibdir.' Maa-haza kendüleri illet-i müstekreh-i frengîden muallel olup bahusus oldukları arzda portakalı ancak kibarı görebildiğinden Asitane'de kesreti kendülerini hayran eylediğinden hezeyan-ı gûna-gûn ederler. Maa-haza alil-ül mizac olan ihvana muzır olmak melhuzdur."
Dönemin konuşma Türkçesinin sesini, klasik Osmanlı eğitimi almış yazarların metinlerinde tanımak çok güçtür. Buna karşılık Osmanlı eğitimi almamış bir İstanbullu Ermeniye ait olan aşağıdaki metinde, günümüz Türkçesinden hemen hemen farksız bir sokak diliyle karşılaşırız. 1736 yılında İran sefaret heyetine müzisyen olarak katılan Tamburi Artin Efendi'nin seyahatnamesi, Ermeni harfleriyle Türkçe olarak kaleme alınmıştır. "Yezd ile Kerman arasında kum deryası dedikleri vardır ki inceliği ve beyazlığı saat kumu gibidir ve bir köyleri vardır ki yolcular konar. Damlara ve sokaklara bir adam nazar etse gûya kar yağmış sanır. Yol üzerinde bir buçuk, iki saat çekecek kadar yerde kule gibi miller yapılıdır ki karşına tutar da öyle gidersin. Eğer o milleri sağına veya soluna alır isen, yolu şaşırırsın ve birer ikişer minare derinliğinde kum ile dolmuş hendekler vardır ki hiç belli değil. Atın ayağı eğer oralara basacak olursa kurtulmak muhaldır. Çabalandıkça batar gider."
Latin alfabesi dünyada kabul gören bir dil. Kuzey Irak federa Kürdistan bölgesinde hala arap alfabesi kulanıldığı için. Eserlerini okuma şansından uzak kalıyoruz. Yani şimdi sizin burdaki özleminiz tekrar arap alfabesine dönmek mi?
Latin alfabesi dünyada kabul gören bir dil. Kuzey Irak federa Kürdistan bölgesinde hala arap alfabesi kulanıldığı için. Eserlerini okuma şansından uzak kalıyoruz. Yani şimdi sizin burdaki özleminiz tekrar arap alfabesine dönmek mi?
Güne yakışan bu güzel eseri ve onun sahibi sevgili ustamı kutluyorum, tebrikler... Emeğinize, yüreğinize sağlık. Bu hoş paylaşım için size teşekkür ediyor, sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum. Hoşça kalın...
:))) kubbe kule arası gitmiş gelmiş şiir akıl tutulması gerçekten..Kutlarım yetkin kaleminizi. Kesik anlatımlı keskinliğiyle nalına da mıhına da der gibi ama değil ... güzel bir uslup kutlarım.Selam ve saygılarımla.
birkaç dil dışı sözcük kullanmakla, dilin değiştiğini söylemek; oldukça acımasız bir değerlendirme olurdu bu şiir için.
Bu sayfada, bir kaynaktan alıntı yapıp, dilin genel gelişimini aktardım; çok farklı bir yapı ve kaosa sahip olduğunu gördüm.
Yaşayan Türkçe'nin içine girmiş onca sözcükten sadece birkaçına değinen ve bunu da belli bir sanat amacına dayanarak gerçekleştiren bir şiirin dilinin, Türkçe olmadığını' ileri sürmek; sayfamızı / şiir sitesini aşan bir yorum olarak görülmelidir.
Şiirin içeriğini yorumladıkça görüşünüzün değişeceğine de eminim.
birkaç dil dışı sözcük kullanmakla, dilin değiştiğini söylemek; oldukça acımasız bir değerlendirme olurdu bu şiir için.
Bu sayfada, bir kaynaktan alıntı yapıp, dilin genel gelişimini aktardım; çok farklı bir yapı ve kaosa sahip olduğunu gördüm.
Yaşayan Türkçe'nin içine girmiş onca sözcükten sadece birkaçına değinen ve bunu da belli bir sanat amacına dayanarak gerçekleştiren bir şiirin dilinin, Türkçe olmadığını' ileri sürmek; sayfamızı / şiir sitesini aşan bir yorum olarak görülmelidir.
Şiirin içeriğini yorumladıkça görüşünüzün değişeceğine de eminim.
Elbette ki anladığımız veya algıladığımız öğelere değer veririz; diğerlerine ise başkalarınca verilen katma değeri sorgularız.
Burada, size açıklamak için kullanabileceğim bir teknik gözükmüyor; çünkü şiir, okurun anlamlandıracağı, onun rahat bırakıldığı bir arenadır. Ancak bir şiir, kapalı / anlamsız şiir olmadıkça, içindeki her bir imgenin bir şeye işaret etmekliğini, dizelerin ise şiirdeki anlamın yönünü belirlediğini düşünüp, değer çıkarımı yapabilirsiniz.
Sayfaya düşen yorumunuz, şiirin içeriğine veya biçimine ilişkin değil; kendi şiirlerinize nispet eden bir zorlanmaya bağlı gözüktü. Bu noktada bu şiirin düzeyini, gerek seçki kurulu, gerekse okurların belli bir kesiminin değerleme sistemi belirlesin; seçme ölçütü kişiye değil, sadece şiire odaklanmıştır.
Katkılarınız için çok teşekkürler, selamla. İyi yıllar.
Elbette ki anladığımız veya algıladığımız öğelere değer veririz; diğerlerine ise başkalarınca verilen katma değeri sorgularız.
Burada, size açıklamak için kullanabileceğim bir teknik gözükmüyor; çünkü şiir, okurun anlamlandıracağı, onun rahat bırakıldığı bir arenadır. Ancak bir şiir, kapalı / anlamsız şiir olmadıkça, içindeki her bir imgenin bir şeye işaret etmekliğini, dizelerin ise şiirdeki anlamın yönünü belirlediğini düşünüp, değer çıkarımı yapabilirsiniz.
Sayfaya düşen yorumunuz, şiirin içeriğine veya biçimine ilişkin değil; kendi şiirlerinize nispet eden bir zorlanmaya bağlı gözüktü. Bu noktada bu şiirin düzeyini, gerek seçki kurulu, gerekse okurların belli bir kesiminin değerleme sistemi belirlesin; seçme ölçütü kişiye değil, sadece şiire odaklanmıştır.
Katkılarınız için çok teşekkürler, selamla. İyi yıllar.
Elbette ki anladığımız veya algıladığımız öğelere değer veririz; diğerlerine ise başkalarınca verilen katma değeri sorgularız.
Burada, size açıklamak için kullanabileceğim bir teknik gözükmüyor; çünkü şiir, okurun anlamlandıracağı, onun rahat bırakıldığı bir arenadır. Ancak bir şiir, kapalı / anlamsız şiir olmadıkça, içindeki her bir imgenin bir şeye işaret etmekliğini, dizelerin ise şiirdeki anlamın yönünü belirlediğini düşünüp, değer çıkarımı yapabilirsiniz.
Sayfaya düşen yorumunuz, şiirin içeriğine veya biçimine ilişkin değil; kendi şiirlerinize nispet eden bir zorlanmaya bağlı gözüktü. Bu noktada bu şiirin düzeyini, gerek seçki kurulu, gerekse okurların belli bir kesiminin değerleme sistemi belirlesin; seçme ölçütü kişiye değil, sadece şiire odaklanmıştır.
Katkılarınız için çok teşekkürler, selamla. İyi yıllar.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.