8
Yorum
23
Beğeni
0,0
Puan
1156
Okunma

sorma bana seni
anlatamıyorum gözlerimdeki denizin karanlıklarını
karaya vuran balıkların kokusu sarmış etrafı.
dilsiz bir korkuluk gibi dikilmişim gönül bağıma
ahh yalnız kargalar uğrar yanıma
bir de uzaktan sahilime vuran kızgın denizin köpükleri
kargalar gagalayıp lime lime ederler pembe düşlerimi
deniz yıkar üşenmeden üstümdeki sen kokusunun ağırlığını
ve korkup kaçarlar arkalarına bakmadan
halbuki intikam yoktur lügatımda
bilmezler
bilmezler küçük bir kız çocuğunun
elinde tuttuğu pamuk şekeri yere düştüğünde
nasıl içli içli ağladığını.
boş bir bedeni yıllarca ardımda sürüklemenin
yorgunluğu sarmış benliğimi
ben adım adım takip etmekten bıkınca
kaybolan yüreğimin izleri de silindi artık
kurumaya meyilli yaşlı bir akasyayım şimdi
dallarımın ne bana
ne başkasına faydası var
güneşi yakalamaktan çoktan vazgeçtim
sadece üstüne serildiğim banka gülümserim arada
o da zamanın fiyakasını sürünmüş üstüne
dışı parlasada
içten içe bir tahta kurusu kemirir iskeletini.
’hasretini’ ’bir karabasan o’ diye kendimi kandırıp
düşlerimden kovalı çok oldu
mavi peri diye bir şey de yok biliyorum
olsaydı
Pinokyo gibi beni de canlı bir insana çevirirdi belki
ama şimdi
sadece boş tahta bir kulübe gibi
üzerine çizdiğim senli tarihleri okumakla yetiniyorum
silinmiyor
bir onlar silinmiyor zaman denen kısır döngüde
başladığım noktaya dönüşüm arasındaki çizgi
kırmızı bir şeritle kapatılmış hala
parmak izlerim her yerde
anlatamıyorum
bilerek öldürmedim
ve bilerek ölmedim o anda
ellerim masumluğunu kaybederken
kendiliğinden dolandı kelimelerin boğazına
şiir senin yokluğunun ertesiydi bende
bitti dediğimde
şiirlikten çıkıp
can çekişen bir yavru ceylana dönüştü
ve seyrüsefer halindeki gözlere emanet edildi
düşen her damlası.
istesem de anlatamıyorum
’sevmenin’ çıkışı imkansız bir ormanda kaybolmak olduğunu.
Ayvazım DENİZ