1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
957
Okunma
Ne mesafeler sordu, ne ben sordum yolumu,
Gittikçe uzaklaştı ufkun kurnaz çizgisi.
Bir seferdeyim ama bilmem boş mu, dolu mu?
Cevabı esirgedi sessizliğin ezgisi.
Şimdi hangi mevsimden kalmış bir hatıranın,
Boynu bükük dönüşü yansır hayallerime.
Yahut hangi başıboş zamanlardan bir anın,
Tövbesiz günahından gam düşer ellerime.
Sükût-u hayallerle yitirdiğim ümitler,
Zalim bir cellât gibi dara çeker ömrümü.
Mutluluk çiçeklerim budandı birer birer,
Şimdi söyleyin bana kim çözer bu düğümü?
İpi kopmuş tespihin taneleri gibidir,
Ömrümün odağından dağılan tüm anılar.
Firari duyguların hazin ihanetidir,
Hafakan vadisinde beni çaresiz kılar.
Senelerin hüznü var saçlarımdaki akta,
Aynalarda yüzümün şekli her gün bozulur.
Ömrümün sefinesi rıhtıma yanaşmakta,
Hazin bir hikâyenin düğümleri çözülür.
Tebessümle gözyaşı arasında git-geller,
Zaman ki, sonsuzluğa uzanan sırlı akış,
Güller cezbeye varır bülbüllerin sesinden,
Yağmurlar yeryüzünü dokurken nakış nakış.
Her gece aksakallı pir gelir düşlerime,
Der ki, “oğul bu toprak canlılarla beslenir.
Tarihin fosilleşmiş tortuları altından,
Bu zamana sessizlik lisanıyla seslenir.”
İbrahim Sağır
5.0
100% (1)