Bay kompüter ( ÖYKÜ )
- Sekreter oda oda dolaşarak soruyordu, başkanı gördünüz mü !
- Birileri, görmedik hayırdır neden arıyorsunuz dedi. - Merkezden telefon ettiler kompüterler geliyormuş önemliymiş, haber vermemi söylediler. - O birileri hoş gelmiş sefa gelmiş dedi. Sordunmu nereden geliyormuş. - Soramadım ama, Almanya’dan bir heyet bekleniyordu galiba onlar olabilir dedi. - Allah, Allah kimmiş bu kompüterler hiç onlardan bahsetmemişti. - Aldırma buralardadır, birazdan gelir. - Israrla bulmalıyım dedi sekreter, - Bir kat yukarı çıktı baş mimarın odasına girdi, başkanı gördünüz mü diye sordu. -Biraz evvel Yardımcısının yanında görmüştüm dedi baş mimar. -Sekreter nihayet, başkan yardımcısının odasında buldu başkanı. - Efendim, İdareden telefon ettiler kompüterler geliyormuş. - Galiba başkan yardımcısıda bilmiyordu kimin geleceğini, bu ne telaş, kim bu kompüterler söylesene yahu dedi. Başkan, şirketin eski genel müdürlerinden birisinin kardeşiydi, eski genel müdür ise şirketin bağlı bulunduğu bakanın sınıf arkadaşıydı. Başkan, bakanın tavassutuyla kısa sürelerde kademe atlatılarak, koskoca yatırım dairesinin başına getirilmişti. başkan, kırklı yaşlarda, bekâr, kimsenin fikrine saygı duymayan, kendisinden başka kimsenin aklını beğenmeyen, her şeyi bildiğini iddia eden aslında hiç bir şeyden haberi olmayan, bilgi cahili koca kafalının biriydi. O yıllarda bilgi edinilecek tek kaynakça ansiklopediler, teknik neşredilen ve lazım diye devletin sırtından aldırılıp sonra şahsidir damgası vurulan dergilerdi. Sonra sonra bu neşirler teker teker evlerdeki kitaplıklara taşınırdı. Başkan tabiki böyle yapanlardan değildi doğrusu. O devletin hiç bir şeyini şahsi işinde kullanmazdı. Toplantılarda öğünürcesine üstüne basa basa " iki kalemim var biri ni cebimde taşırım, diğeri masamın üzerinde. Devletin yazısını devletin kalemiyle, şahsi yazılarını kendi kalemiyle yazdığını söylerdi. Başkanın, içkisi, kumarı, gece hayatı yoktu doğrusu. Mesai sonrası idare müdürü genel müdür çıktı telefonunu aldıktan sonra doğruca ablasıyla beraber yaşadığı evine gider, yemekten sonra ilgisini çeken ya da gündüzden aklına düşen her hangi bir konuyu ansiklopediden açar okur döner dolaşır bir daha okur ve o konuyu ezberler, ertesi gün müdürlerini toplantı yapma adı altında sekreteri aracılığıyla çağırtırdı. Güya günlük işler hakkında neler yapılacağını yada yapıldığını sorar, bilgilenmiş gibi görünür sonrasındada, akşamdan hazırlandığı malum konuyu onlara çaktırmadan yöneltir, bu konuda bilgisi olan var mı diye sorardı. Müdürler bahsedilen konuyu bilseler dahi başkanı kıvamına getirip keyiflendirmek için bilmiyorlarmış gibi davranırlar, hayret edrcesine bir birinin gözlerine bakararak bilmediklerini arz ederlerdi. Başkan konuyu biliyormuş edasıyla, oturduğu yerden, sol kolunu doksan derece kaldırır, sağ kolunu büküp elini ceketinin koltuk altına sokar, koltuk altını karıştırırken konuyu toparlamak için, müdürlerin ilgisini o noktaya çekerdi. Akşamdan öğrendiklerini edalı edalı anlatır onların güya boş bakışlarından keyif alırdı. Zaten sizin bu konuyu bilemiyeceğinizi tahmin etmiştim, ben teknik üniversitede okurken bu konunun dersini almıştım derdi. Başkan olmanın verdiği rahatlıkla, koltuğunda kaykılırdı. Müdürler kurt gibiydiler, başkanı çok bilen havasına sokarlarken, ellerinden gelen gayreti gösterir hayretle parmaklarını ısırırlardı. Bu konuda bizi aydınlattığın için teşekkür ederiz efendim der gaz verirlerdi. Onu mutlu etmek saflığından faydalanmak günlük işlerini bildikleri gibi yönetmek, yönlendirmekdi. Başkana teknik konularda kesinlikle bildiklerini söylemezlerdi. Sorrmadıkça izahat vermez, sorsa da basit bir konuymuş gibi geçiştirir, mutat günlük işlerini idare ederlerdi. Bu sebeple, başkanın her dediğine, anlattığı her palavrayı dinler gibi görünürlerdi. Aslında başkan ve yardımcısı saf insanlardı. Ama işgal ettikleri makam onlara göre değildi. O makamda liyakatlı bilgiye önem veren, oyununa gelmeyen dirayetli biri olmalıydı. Bilgisizliği ve kaprisleri yüzünden bilmeden her ikiside iş yerine zarar veriyorlardı. Başkan ve yardımcısı cin fikirlilerin piyonuydu. Cin fikirliler başkan ne anlatırsa anlatsın, o gün ne iş bitireceklerinin hesabını yapıyorlardı. Arada bir kaynak olsun diye, yahu başkan maşallah senin de bilmediğin yok, nasıl kafana sığdırıyor aklında tutuyorsun bu kadar bilgiyi diyerek havaya sokuyorlar, kısık sesiyle keyif kahkahası atmasını sağlıyorlardı. Başkan koz kapmışçasına, beyler siz okumuyorsunuz, ben, teknik üniversiteyi birincilikle bitirdim, iyi derecede yabancı dilim var, bilgileri yabancı teknik dergi, kaynakçalardan öğreniyorum diyordu. Müdürler sinsi sinsi sırıtıyor içlerinden küllen yalan söylüyor namussuz diyorlardı. Yüzüne karşı da, haklısın başkan öyle başkan, biz kara düzen okuduk öyle gidiyoruz diyorlar, kibarca müsaade isteyip odasından ayrılıyorlardı. Keyifle nasıl alt ettim amma kerkenezleri diye böbürlenirken, müdürler de bir birine bakarak, ulan yine bize martaval okudu angut, bizde her zaman ki gibi yiyor göründük diyordu. Öbür müdür biz halimizden memnunuz oğlum, giden geleni aratır biliyorsun. Şeytanın kulağına kurşun aman ha, otursun oturduğu yerde dedi. Başkan bunlarla uğraşırken, müdürler işi idare ediyorlardı. Dişe dokunan elemanları maraz çıkartıyorlar diyerek sui sebepler uydurup asıl işler dışında ıvır zıvır işler verilmesini sağlıyorlardı. Bu sebeple başkan müdürlerinin bazı elemanları bilerek ezdiğini oyuna getirildiğini hiç bir zaman bilemedi. Bu oyun, başkan görevden alınana dek bozulmadı aynen devam etti. .................. Başkan, sekreter kanalı ile yine müdürlerini toplantıya çağırttırdı. Müdürler her zamanki gibi arzı endam ederek, makam masası karşısında ki toplantı masasında karşılıklı koltuklarda oturarak yerlerini aldılar.Toplantı masasının yanında sehpa üzerinde, ingilizce yazılı kalın mukavva kutular konulmuştu. Mukavva kutulara, baş aşağı konulmasınlar diye kırmızı renkle şarap bardağı resmi çiziliydi. Müdürler bir şeylerin döndüğünün farkındaydılar, acaba Almanya’dan beklenen makine parçalarımıydı diye düşündüler. Yoksa bay kompüterler denilen zatlar mı getirmişti. Ne olduğunu bir türlü anlayamadıklarından afal afal hayret edercesine bakıştılar. Başkana koz vermemek için bu nedir diye de sormak istemediler. Kutulardan gözlerini kaçırıp, hiç ilgilenmiyormuş gibi görünmeye çalıştılar. Ama başkan onları bir kez daha ringe davet edip tuş etmeyi kafasına koymuştu. - Beyler, bu kutularda ne olduğunu biliyor musunuz dedi. -En uyanık kel müdür söze atıldı; -Vallahi başkan pek anlamadık ama, galiba beklediğimiz makine parçalarına benziyor dedi. Başkan, diğerlerine de sordu aynı soruyu. Aradığı cevabı veremeyeceklerini bildiği için hınzırca güldü. Oysa az çok bilgileri vardı müdürlerin. Zira kutuların üzerinde kompüter yazısını okumuşlardı. Her zaman olduğu gibi, hayretlerini gizlediler., Hin oğlu hinliklerinden bilmiyoruz efendim dediler. Başkan, birinci raundu kazanmışçasına söze devam etti. - Bilmediğinizi biliyordum zaten, okumuyorsunuz nereden bileceksiniz ki. Bu gördüğünüz kutularda bulunan cihazları Amerika yıllardır kullanıyor. Ülkemiz bu cihazlarla ellili yılların sonunda tanıştı. Atmışlı yıllarda da teknik üniversitede kullanmaya başlandı. Ben o yıllarda bunun dersini aldım, nasıl kullanıldığını ne işe yaradığını çok iyi biliyorum dedi. - Uyanık kel müdür, yahu başkan Allah aşkına sabrımız taştı nedir bu kutularda bulunanlar söylermisin dedi ! - Başkan zil butonuna basıp sekreterine, hizmetlisini çağırmasını söyledi. Gelen hizmetliye resimhaneden falçete bıçağı ile kağıt makası alıp gelmesini söyledi. Hizmetli denilenleri aynen yaptı, falçete bıçağı ile önce büyük, sonra küçük kutuyu açıp içendekileri çıkarttı. Kutudan çıkarttığı bir yığın kablo ve cihazları toplantı masasının üzerine koydu. Boş kutuları ve ambalaj artıklarını da toplayıp odadan çıktı. - Başkan, bu gördüğünüz kutuların içerisinden çıkan cihaz kompüter beyler, kompüter anladınız mı? - Hep bir ağızdan hayret edercesine o ne ki başkan dediler.! Yoksa bay kompüteri bumuydu. - Saçmalamayın beyler, ne bay kompüteri, insan mı ki bay kompüter olsun ! - Başkan, büyük kutudan çıkana kompüter, küçük kutudan çıkana monitör, yanında bulunan daktiloya benzeyene klavye, kablolu fareye benzeyene maus denir anladınız mı beyler dedi. Yine sol kolunu doksan derece kaldırdı, sağ kolunu büküp elini koltuk altına soktu. Tüm gözler hayret ediyormuşçasına kompüter yığınına bakıp başkanın gözlerinde hayretle baktılar. Beyler dedi başkan, kompüter bilgi toplar saklar sonra lazım olduğunda sakladığı yerden alır kullanır. Bunları kullanmak için eğitimini almak lazım, eğitim almadan hiç kimse kullanmasını beceremez dedi. Başkan, en kısa zamanda bay kompüter için makam odasının karşısında bulunan daktilo odasını boşalttırdı, üzerinde bulunan anahtarlı kilidi söktürüp bilyeli kilit taktırdı. Cihazı pazarlayan firmanın yetkili uzmanı gelip kurulum yapana kadar, başkan boş durmadı, cihaz hakkında bilgi toplamak için evinde çoğu zaman sabahladı. Aslında hiçbir şey bilmeyen başkan, kıt kanaat topladığı bilgilerle, müdürlerine karşı kompüter uzmanı olup çıktı. Aracı firmadan uzman elemanlar geldi, kabloları bağladılar, idarenin marangoz hanesinde yaptırılan masa ve sehpanın üzerine yerleştirip cihazı çalıştırdılar. Başkan müdürlere haber vermeden gizlice, uzman kişiyi odasına alarak kompüterin çalışma prensiplerini öğrendi ayrıca da not etti. Başkan, kurulum tamamlandıktan sonra, kompüter odasına üç adet anahtar yaptırdı. Birini kendisine, birini yarım yamalak dil bildiğini idia eden kirpi saçlı baş mimara, diğerini de kendisine yalakalık eden proje baş mühendisine verdi. Bu üçlü zaman zaman dahili telefonla haberleştiler, birlikte bay kompüterin kapısını desturla açıp içeri girdiler her seferinde kapıyı arkasından kilitlemeyi de ihmal etmediler. Bu gizli gizli buluşmalar kapıyı ardından kilitlemeler müdürleri tedirgin etti. Komplekse kapıldılar. Bu sacayağının bencil davranışları yıllarca devam etti. O zamana kadar mumlu kağıda daktiloyla yazılan sözleşmeler şartnameler, artık mumlu kağıtlara yazılmıyor teksir makinesinde çoğaltılmıyordu. Daktiloda yazdırılıyor, masa üzerinde kurulu elektrikle çalışan akıllı bir makinede çoğaltılıyordu. Adına da fotokopi makinesi deniliyordu. Başkan, fotokopi makinesini de kompüter odasına koydurdu. ....................... Kompüter, daireye seksenli yılların başlarında gelmişti, aradan uzun yıllar geçtikten sonra, kompütere kısa süre sonra IBM denildi. Daha sonraları, doksanlı yıllarda bu cihazlara bilgisayar denildi. Daireler de bilgi işlem merkezleri kurularak bilgi paylaşımına geçildi. Her memura olmasa da servis odalarına birer bilgisayar konuldu. İlk önce, Başkan ve taifesi kursa gittiler. Taifeler kısa süre sonra Başkanın tavassutuyla ombustman oldular. Çok bilen az bilene, az bilen hiç bilmeyene hiç bir şey öğretmedi. Bilenler bildiklerini kendilerine sakladılar. Teknoloji hızla gelişip yaygınlaştıkça, İnternet devreye girdi. Dünyanın dört bir . Bağlanmasını istemediklerine hat yok dediler., hat varsa fiber optik kablo yok dediler, ödenek yokmuş la geçiştirdiler, ama istediklerine bütün imkanları yağdırdılar. Başkan, yirmi yıl aradan sonra görevden alındı. Taşrada iş yapan yüklenicilerden birinin koordinatörü, eski Senatörlerden bir zat, uyanık Müdürü Başkan koltuğuna oturttu. Uyanık Müdür yeni Başkan, yerine yakışmasa da başkanlık koltuğuna oturmuştu. A dan Z ye odasını yeni eşyalarla donattı. İlk işi eski başkanın sekreterini değiştirdi. Kendine yakışan diğer dairelerden sekreter tayin ettirdi. Tebrik için, randevular alındı. Gelenler İçeride bulunan gurubun çıkması için bekletildi. Son gelen gurubun içerisinden biri, yeni Başkanı tanıyan eskilerdendi. Sekretaryada beklerken, sekreter masası ille pencere arasındaki boşlukta, büyüğü kocaman kasalı, küçüğü bir karış monitörlü salkım saçak kablolu cihazlar duruyordu. Ne olduğunu bilmeyen yeni kuşak memurlar sekretere sordular nedir bunlar diye. Bilmediğibi söyledi. Eski başkanın odasından çıkmış güya fi tarihinden kalan bilgisayarmış öyle dediler dedi. Göreve başladığımda burada duruyordu. Başkan, hiç bir programa uyumlu değil, ver idareye zimmetten düşürsünler dedi. İdareye bildirdim kayıtları incelediler yirmi yıl geriye gittiler bulamadılar, zimmetten düşürülmüş dediler. Durumu yeni başkana anlattım yeni başkan, bıyık altından sırıtarak güldü, bırak orada kalsın dedi. İdare almayınca bende hurdalığa göndermeye kıyamadım dedi. Devletin işinde kullanılsın diye ithal edilen, ancak hiç bir zaman kullandırılmayıp sadece üç kişinin egosunu tatmin için binlerce dolar verilerek alınan, sonrada müridi zamana uğrayan ve bir zamanlar adına oda açılan yanına desturla girilen bay kompüterin geçmişini, o ekibin gazabına uğrayan eskilerden biri ve yeni başkan yani eski uyanık müdürden başka, kimse bilmiyordu. 290814mcicek |