22
Yorum
34
Beğeni
0,0
Puan
1697
Okunma

yosun kokulu denizin kursağında
köpüren dalgaydı genzine dolan...
zamana tutsaktı bakışlar
darlıktı...
siyah perdede sorgulanan
geçmiş yoktu
dün yoktu
gün dönümünde hapsolan andı aradığın
duygu seline kapılmıştı hisler
ateşten kelimeler soluyordu uzaklarda
akıp geçiyordu yıllar zamanın içinden
kasıklarına siperlenen gecenin uğultusu
vuruyordu zamanı can evinden
iklimin en coşkulu sarhoşluğu
yalnız kaldırılan kadehte sonlanan hülya
gözlere bırakılmış bir garip veda
inancının tam ortasında
Tanrının ayak ucunda
gökyüzüne dokunamıyor dun
ellerin vardı oysa
...
yarı saydam hayaldi başucunda
sağanağı boşaltıyordu bulutlar yanı başına
üzerine örtülmüş kabahatti karanlık
kendinde üşürken
gözlerin kederleri içti denizin gözlerinden
martılar yoktu
uzak yoktu
ve günaha dokunmamıştı eller
içtin bir yudumda onca şeyi
mavimsi bir lacivertti dokunan omzuna
belki bende yoktum
paradigma yoktu
sadece yosun vardı
ve balıklar
ölüme ağlayan bakışları sayıyordu Tanrı
varlığın günüydü
başını kaldırıp ayışığına gülümsedi insan
yelkovan doğduğunda gün ışığına
en kederli yalnızlığı aralayıp sıyırdı örtüsünü zamanın
ses vardı ve nefes aldığındı yaşam..
tomurcuk güler vardı
ve renkle aralandı bulutlar
gözlerin pencereydi göğe açılan
üşüdüm irkilirken
kırlangıcın gölgesiydi suya değen
üç harflik ses sonra kıvrılıp dilime dolanan
"aşk" dedim
dün, bugün ve yarından
deniz kokulu esintiydi
saçlarımı okşayan
*
Bodrum/Ağustos/2014