11
Yorum
34
Beğeni
5,0
Puan
2074
Okunma
Öyle çok derinleştiki,
kabuğuna dokundun ve yine sızım sızım kanadı yaram
öyle ki ezberimdeki sevdan hiç okunmadı
dudağım şiir kokuyor
yüreğime gidişin hiç dokunmadı...
Bir gece vakti düşer teninin kokusu
birde yüreğimin korkusu
Öyle çok sevmiştimki seni
sevdiğimden emanetti gelişin
gidişin ise felaket-i ızdırap!
Eşiğimde ayak izlerin
Telâşın yorucu tasalarında
çınlardı o tatlı ses, uzun uzun..
Sessizce uzanıp gidiyordun
ama farkında değildin sustuğunda duyduklarımın
uçup gidici bir hayal gibi
karşımda beliriverdin
hatırlıyorum o büyülü ânı...
Ve bir an geldi uyudu ruhum
Tanrısız, esinsiz, gözyaşsız
yaşamsız ve sevgisizdim.
konuşamıyordum
sustum...
Şizofrendi aşk’lar
ölümler bile...
Yeni bir çan gibi baharın şafağından
sesin çaldı kulaklarımda
ordaydım!
ellerim, gözlerim, sesim
sendin...
Yumuldu doğan, günün bu kızıl kapılarına
ve o parlak ipliğin bıraktığı iz tıkadı damarlarımı
gelde yaşınla yıka beni, arındır
hava geçirmez olsun gövdem...
Körlerin ülkesinden gelir gibiydin,
hiç rengimi göremedin
Ahh be adam!
dilsizlerin şifresiyle kekeleyip,
yalnızca aşkın mürekkebiyle yazabildim seni
Yemyeşil kırlar ortasında
mavi tepelere
dingin bir sabah vakti sevdim seni
öylesine arınmışlığımla
ayaklarını yıkar gibi,
önüne şarabı ekmeği koyar gibi..
Rüzgâr getirdi bana
adını sabah alacasında;
sevdiğimden emanetti gelişin
gidişin kürek sesi,çekiç sesi gibi
tabutun kasveti gibiydi...
Şimdi kapat gözlerini sevdiğim
doyamadığın yere git
mavi dağların ötesine
yalınkat sözlerimi anlamaya çalış
Sen kulak ver bana.
Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek istiyorum
Ruha teslimim
beden umurumda değil!
Hadi gel!
belalı bir susuzlukta kabarıyor damarlarım...
27.02.2014
5.0
100% (31)