5
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
1774
Okunma

gözlerimde ağlama dur saçlarım yağmur sevdiğim
devrilmiş bir masa ve üzerinde kanlı bir yeminle gelmişim
kutsal sular çarpsın her sözümde ille de sen demişim
bırak şiiri kitabı şimdi / roman kahramanlarımı vurdular
şehirlerimi ve iklimlerimi aralıksız durup muhbirlere sordular
olmazı olur yanı yok yani patikalardan süzülmüşüm
o destan sayılan kafes aşklardan
oldum bittim zaten sürülmüşüm
ki ben ben olalı
bir seni bilmez
bir de bu deli mi deli
serseriliğime bile küsmüşüm...
dizlerimde çağlama dur bakışlarım dermansız
telaşını belime dolama / adını zaten kimse bilmedi
kaç zamandır bir derin uyku için kırılmış kirpiklerim
nasıl da çatlamışlar gör bak / terinden uzak o ellerim
elbet ben de üşüdüm boynunun kokusundan uzak
baktığım her göz çifte bıçak her söz karanlık bir tuzak
soruldum duruldum yağma bucak kovuldum sonra
ve bir gece bir çarşıda beş namlu birden doğruldu üzerime
değişiverdi ceketimin ve atkımın bir an’da rengi
işte orada anladım adım yakup / inkar geldim kimliğimi…
sözlerimde incinme dur dil’im sazıma solgundur
yine de türkülerimiz var / türbelerden zümrüt vadilere akacak
ey acıları yürüdüğüm ırmak / hüzünleri yattığım orman kız
beni ha bu puştlar değil / vursa vursa sesindeki gözyaşı vuracak…
ben bütün hilelerde saklısız ve her saklambaç yenildim
yani şiir dedim şehir dedim türkü dedim dağ dedim
bir de göçebe sohbetlerde gömütlük vedalar eyledim
ama ne yapsam da ben
her zar düşeşe yattım
yine de her dem ömrüme sen çıkıp geldin…
şimdi yıldızlardan düşen dileklerim bile sarhoş bir rüzgar
herkesin gözlerinden silinmiş bir ucubedir çağrıldığım ses
isler arasında kalan bir barınaktır son masallar
bir anlatıcısı vardı oysa kül içinde yangından da evvel
işte o deyişler benden sana bir dokunuş
senden bana ziyandan da beter…
çıkmaz sokaklar değil çıkılmaz yalanmış meğer şairler
yüzüm yürüdüğüm yolların dökülmüş sürgün çıbanı
her firar üzerime kalmış bir müebbetin kanlı gömleği
ay yıl dediğin ne ki gün boyu izime iz kusmuş tetikleri…
sırları satan satıcıların satılmış sahipsiz sesleri sus
ne yana dönsem adımların gelir önce bir de buğulu bir pus
cinnetten geçmişim cennetim dahil yitik bir ezgi
kime sorsam tanımıyor işte benim sendeki seslerimi
kolları iki yana açık bir hokkabazım oysa kargalara
onlar da ekmeğinin derdinde laf mı olur şimdi darıya
ve ben düştüm düşeli bu haritasız ve bu naçar tarlaya
önüm sıra işgal ardım kara kontrgerilla...
yorgunum divan kadar / yollarım turna kanadı
göğsümde kemirgen mezarlık kuşlarının oyun havası
vay benim omuzları titreyen ceylan soluklum
oy benim kederi eteğinden yerlere dökülmüşüm
ben senin ayağına bahçemiz kadar toprak
ülkemin pamuğu kadar iplikçe sökülmüşüm
ama yine de yanağına vuran her ay ışığında
sicilim kadar yanmış dilinde ezber şiirlere vurulmuşum...
haydi giyin her mevsim kurulmuyor darağaçları
tomurcuk çocuktur çarşılar / dışarısı bahar
şimdi çiçeklere inat yürümemek
bize değil / sevdamıza inkar…
Mert Metin
5.0
100% (14)