23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2292
Okunma
eski bir türkü dinliyorum
yeni bir bana söylüyor
şaşırıyoruz.
birlikte…
avuçlarımızdan vaktiyle kayıp gitmiş
kederli bir ömür aşırıyoruz gizlice.
el ele tutuşuyoruz…
küf kokan köprü.
söylüyor türkü
dinliyorum.
inliyor kader
ancak ürkeklerin acziyle
kükrüyor sadık türküye. vah…
“çekip alamazsın ellerimi
tutunduğum şu alnın
kalın çizgilerinden!”
yeni ben.
eski türkü.
yani biz.
hayatımızın karnında
tadını unuttuğumuz bir dürtü
ve bakışların… aklımızda…
mazimize doğrulan
ucu sipsivri törpü.
ürkek kaderi sevmiyoruz
biz dediğim…
yüreğim ve ben.
vefakâr türküye evet.
evet dediğim…
dilimde bir türküyle
seni sevmeye geliyoruz can.
bir ara gülümsemişiz bile
bunu oradan anladık;
garson kızın gür kirpikli aynasından.
kalın kaşlarının altındaydı
nemli bir yeşillikti
berraktı
tabii ki isteriz bir tane daha. lütfen…
aynısından.
sonra kalkıp çıkıyoruz
mevsim kış. yağış.
kaldırımlar kaygan
belli ki aşk az evvel atıştırmış.
heyecandan duymamışız.
garson kızın
işsiz. başıboş. yine de gamsız ayakları
sonradan anlattı olanları.
meğer... kader
kederli bir çığlık atmış arkamızdan
yıkılmış Miko kafe.
ağlamadık. ağlamayacağız. çünkü…
artık al gelincik tarlasıdır
o yaslı enkazın üstü.
JD