0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
950
Okunma

(esma kestane karası bakışlarıyla zühre yıldızını okşardı...ben kor ateşle oynardım...
bir yaz gecesi...kaşlarını titretip bana sordu...adını zühre koyalım mı...olur dedim...
zühre o günden sonra...her gece...hep gökyüzüne baktı...)
dalgalar gözlerimde ayak bileklerin gibi sekiyor esma
içerim kırılmış şarap şişesi ayaza kesmiş dudaklarım
çok karayel ısıttım göğsümde ciğerlerim köpek hapşırığı
ve ne vakit adın geçse ansızın tütsüyor mendilinde gözyanığım
artık kendime saklı kimliğime tutanaksız
düşlerime de hepten bir fermanım...
kent surlarından köy sularına kadar dalaşıp konakladım
talan günlüklere bilmem kaç yıllık hikayeler deşip karaladım
ay’sız gecelerde kıvrılıp sonra sevdiğin masallara da uzandım
gülüşünü duymasam bir somunla belki dişlerimi döküp kıracaktım
ilikleyip adımlarımı şu tenha yollarda tozlu kasketimle kalakaldım...
günlerce kaldım durulmadım üstelik yağmurlar da hep gri yağdı
binlerce yüzden sakınıp sakladım sonra bendime işgal sarılası gölgeni
o gölgen ki pencereme konan beyaz sabah güvercinleri
o güvercinler ki ellerini her gün ağzım kadar öperlerdi
ve ben şimdi hangi yanıma gömerim
bu kuşların her seher sen diyen seslerini
ve ne yana dökülürüm nefesim böyle küsmüşken kendime
ve ne yandan çıkıp gelir seni bana anlatan nihavent bir beste
susma esma söyle...
yine soluğumun takvimlerden böyle gelip geçtiği bir gece
yolunu gözleyen bahçemize yeni ezgiler ektim esma
sonra sevdiğin yıldızları çalıp göğü sarmalayıp yatağına astım
sabaha karşı bir cami avlusunda dizelerle vedalaşıp
ömrüme esma diye bir veda sıktım...
üzülme esma
ben senin yanında
zaten arabesk bir şarkıydım...
Mert Metin
5.0
100% (7)