1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1731
Okunma

(elleri mütevazi...kederi ellerinden beter...ne vakit gözlerine baksam...gözleri...
sanki dökülen nemli duvarlardan da beter...)
sokağından geçerdik mevsim derme bir bahar
pencerenden sızardı nihavent serilirdik kapına
kuytu pusu karanlık köşelerden çıkıp geldiler
derken döküldü çerçeveler ney kırıldı gittiler
işte böyle sevdiğim olur olmaz an sayıklamaları
ne kor bilmediğim şehirlerde seni benle aramak
hicranıma el basan şu köhne istasyon var ya
ha bu devrilesi gövdemi sensiz nasıl taşıyacak...
mendilsiz ve selamsız geçiyorum kıyıları
çoktan göçmüş beni benden saklayan o inzivalar
sabah seher cami avlusuna düşüyor adımlarım
ezan olmasa tenha sanacak belki birileri beni
oysa perdesi kapalı her ev kendisine yalnızdır
bu yüzden epey oldu yurduma sürgün düşeli
adresim zaten yoktu / unuttum bir çok adın da kim olduğunu
tanırsam bir gözlerini bilirim bir de geçtiğim yolu...
küfürsüzüm bi cümle muhbire durmuş sevdalar hariç
cinnetin bir makamı olmalı cehennemin bir ayazı
sarhoş bir şiirle sevişin siz aldatılan kadınlar
ve hüzün diye kendinizi portakal likörüne vurun
ne zor geçmediğim geçitlerde beni senle dolaşmak
hangi kapıya vursam / hep o ses ’meyhaneler kapanacak’
kapansın ulan kapansın nazik değildi fransız devrimi
gözlerimi açıyorum sirkecide bir otel görmüyor denizi...
herkesin bir öyküsü yoktu çünkü şehirler sıradandı
hep aynı yere mi gider / ayrılık bindiğimiz otobüs durakları
kahrolmadan ve şikayetsiz soluyorum kaldırımları
kirli bir bulut varsın başıma dolansın / yağsın
saçlarımda sınır sorguları ve o bildik sorular
ulaşan son mektuplar hep masalsı kayboluşlar
ve o sıralar galata köprüsünde bir balıkçı oltası keder
tek gözlü hanede ayakları çıplak çocuktur orada heder...
ay severse nehirleri sever kendi kadardır ışığı
alazına yüz sürdük cebimizde çakıl taşları
çalı çırpı siyah yamaçlardan kopup geldiler
derken söküldü köyler ay küstü gittiler
işte böyle sevdiğim olur olmaz an sayıklamaları
ne mor menekşemiz kaldı ne de yayla ocağı
tulumbasından su içtiğimiz dereler de kurudu
ol vakitten beri mintanım koyu çamur suyu...
gözlerimi açıyorum sirkecide bir otel görmüyor denizi
sularına küs tayfaların içkisi az tütsülü yosun tüter
dağılmamış bir rüzgar yok işte anılar kadar
gölgeler gider / sonrası sensizlik ellerime siner
sonrası bütün şarkılar bir an hıçkırıkla biter
yerlere kemancıların nasırları pul pul düşer
ressamlar yakamoz diye sokak lambası çizer
ki yokluğun / ki zaten / ulan bütün renklerden de beter...
kaç coğrafya / kaç sır / kaç barut patlarken gövdemde
rotası şaşkın pusulaya menzil bir hikayeydik işte
derken bu türküleri söyleyen bütün gemiler gelip gitti de
hala gurbet bucak neden kanar kanımız anne
serçe serin cami avlusuna düşüyor yüzüm
ezan olmasa cinnet sanacak belki birileri
oysa perdesi kapalı her ev kendisine yalnızdır
bu yüzden çok oldu çok yurduma sürgün düşeli...
anlatmıyor işte seni bana hiçbir uzaklık
elleri karanfil çay / terinden uzak demsiz
ve bütün dediklerim yakılmış / hikayesiz
sesime el basan şu köhne istasyon var ya
gelmesen bile beni benden elbet alacak
belki şarkılarını bir de bensiz çalacak
haydi gel / hayret ve ihbara sır olup gidelim
ölürsem hitit yüzünle yıkansın kederim...
(Hem Mert Hem Metin Olandan)
5.0
100% (3)