5
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1737
Okunma

(...adın ve rivayetlerin hiç bilinmedi…bilenler de seni...bir senden bilmedi…bilicilerin sus olduğu kasaba ve puslu zamanlarda...gözlerin...gülüşünü astığın bahçen kadardı…
şimdi o iklimlerin küçük çocukları…derken büyüdü…mahallende devasa şarkılarını söylüyorlar…sesin saklı…adın saklı…tapınakların saklı…gittin…şiirlerle gittin…ezgilerle gittin…ve hala saklımızda durur…alnımıza dağladığımız o imanlı düşlerin…)
o akşam yakamızda kükürt / ağzımızda devrik yeminler kırılmıştı
kayıp giden sözler dileklere / yıldızlar da yüzümüze dağılmıştı
soframız yağmalanmış yaramıza sabır küsmüştü
ve şarkısı sakıncalı o dağların
yayla seher ateşleri çoktan sönmüştü
istasyonda vedalaştık üşüyordu sırtımız
ve biz kadar aranıyordu
köşe bucak o malum yazgımız…
elleri tren camlarına çarpan rüzgar
elleri yanık çalı çırpılardan ahu zar
elleri tutsa da oyalı bir mavzeri
elleri şahdamarına yan bakan bir intihar…
diyerek geçti / geçtim anılardan ve sokaklardan
ana avrat ışıldayan mağazalar ve bulvar yazılarından
kal demiştim oysa / kal …bir muhbirlik ölebilirdik seninle…
gözleri hicranların hoyrat uslanmaz soluğu
gözleri vicdanların en yaslı ela duruşu
gözleri sabah ezanlarında şehla serçe
gözleri sırlarına suskun sımsıkı bir kelepçe…
ertesi günler göğsümüzde hayat / ağzımızda tütün çürümüştü
okuduğun kitaplarda aradım seni / ki oysa hepsi ’görülmüştü’
dağılmış bir suretle kaldım bir başıma
bir avlu kadar dardım artık bu mülteci aklıma
resmimiz çizilmemiş geçtiğimiz kentler hiç bilinmemişti
şimdi savrulup duran gazellerde
şakaklarıma çarpacak bir ihbarın neferiyim
gayri kaydım hepten silinmiştir
kefeninden sinen toprak kokar nefesim…
(Hem Mert Hem Metin Olandan)
5.0
100% (6)