5
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1292
Okunma
Şiir: 1889164 - Gel Keyfim, Gel
Yazan: Hikmet Çiftçi 1
BEYİN İHRACI
Bilgisayar başında geçen zamanları yaşıyoruz pek çoğumuz. Belki de çoğu zaman sadece bilgisayar ve ona bakan, ona dokunan, onunla konuşan, onunla dertleşen asosyal sayılabilecek bir yaşam tarzı.
Kendimizi dinleyecek vakit bile bırakmıyor bilgisayar bağımlılığı. Saatlerimizi, günlerimizi ve hatta neredeyse boş kaldığımız her anımızı doldurur oldu. Bu, zamanın bağımlılık yapan, aynı zamanda insana sırdaş, candaş olan bu alet.
Artık geçmişimizi de neredeyse bilgisayarda gördüğümüz bir resim, kısa bir video görseli hatırlatır oldu bize.
“Gel keyfim gel” derken bile şaire, kendisinin nerede olduğundan, hangi hal ve mekânda olduğundan çok, bir anda eski köy evlerinin pek çok amaçla kullanılan büyük odalarından birinde, ocağın başında buluyor kendini. Modern evlerdeki şömine olmasa gerek bu ocak. Yemeğin, aşın, çayın çorbanın pişirildiği, kahvenin çayın kaynatıldığı; aile sıcaklığının, kardeşlik bağlarının, akrabalık duygularının sıcaklığının pekiştirildiği bir ocak, bu ocak.
Herkesin çocukluğunun geçtiği ev ister kerpiçten, ister ahşaptan, ister taş/tuğladan olsun, en sıcak mekandır, çocukluğunun cennetidir, unutamayacağı hatıraların ocağıdır. Velev ki çok acı bile çekmiş olsa, yinede en çok hatırlayacağı yerdir.
Şiirde de bu duygular, çocukluk günleri öylesine ağır basmış ki, şaire sanki o anları bütün gerçekliği ve sıcaklığı ile yeniden yaşamış.
Güzel bir üslup, yerinde tasvirler ve duyguların anlatımındaki dilin sıcaklığı ve tabiliği insanı şiire çekiyor, uzun gibi görünse de kendini okutuyor.
Ormandan, ağaçlardan ve derelerden, civardaki her yerden, doğal olarak olan ve duyulan bütün seslere kulak kesilmiş şaire. Adeta kendini tabiatın kucağına bırakmış, kendi olmaktan neredeyse sıyrılmış ve doğanın bir parçası olmuş sanki. Böyle bir teslimiyetle her türlü sesi, her türlü nesneyi duyar, hisseder olmuş.
Ocak başından başlayıp çevreye açılan bir bakış ve hatırlayışla gördüklerini ve duyduklarını olduğu gibi yaşamış.
Düne misafir bir gezintisi ile kısmen unutamadığı yiyip içtiklerini; daha çok gezip gördüklerini, yaşadıklarını anlatan bir şiir olmuş.
Böğürtlenlere savaş açmakta haklı.
Hem cezp eder insanı, o kopkoyu morluklarıyla, ağız sulandıran, nefsi uyandıran mayhoş tatlılıklarıyla. Sonra da bir tanesini bile vermemek için elini kolunu dalar, acımasız kedi tırnağı dikenleriyle.
Elini, kolunu kaptırdın mı geri çekemezsin, ancak biraz daha ileri iterek kurtarabilirsin kendini, yoksa can yakar, yararak kızıla boyar battığı yeri.
Her şeyimiz yerliydi, her şeyimiz doğal.
Paylaşımlarımız da güneşin ısıtan sıcaklığı kadar yumuşak ve sıcaktı.
Hastalık yok, sıkıntı yoktu, tabiatın bağrında yaşanılan hayatta. Tabela ne, doktor kim, olsa ne, olmasa ne olacak, rahatlığındayken yaşam…
Şimdi her şeyimiz ithal…
Beyinlerimiz ihraç…
Ohhh!
Gel keyfim gel!..
Dünden güne dönünce işler değişiveriyor.
Şevki yok hayatın.
Her şey yediklerimiz, içtiklerimiz gibi hormonlu.
Dostluklar da, arkadaşlıklar da, paylaşımlar da…
İçten gülümsemenin, sıcak bakmanın doğallığını de yitirdik çok şükür(!) Unuttuk güzel olan her şeyimizi.
İthale verecek parası olanların, üretime de sahip çakmaları elzemdir.
Aksi takdirde rantçıların midesi şişer, milletin lokması küçülür.
Sevgi ve saygı rüzgârları esenliğiniz olsun efendim.
İlhamınız daim olsun, kaleminiz susmasın.
Dostça ve sağlıcakla…
Hikmet Çiftçi
18 Temmuz 2013
Odanın içini aydınlatan ocaktaki ateş
Çıtır çıtır sesler çıkarırken, uykuyla mücadele eder
Mevsime göre renklenir ama hep çiçeklenirdi düşlerim
Her yer yeşillik, dağ bayır ağaç orman, su
İşte bu cennet diyarda geçti çocukluğumun öyküsü
Doğaldı her şey, insanı, doğası ve tüm mahlûkat,
Çam dallarında karga sesleri derede kurbağalar vırak, vırak
Ağustos böceklerinin sesleri bazen çıldırtsa da öfkeden
Ne güzeldin sen ey çocukluğum habersizdin, kötülük ile şerden
Yukarı bahçenin sınırına boylu boyunca uzanan ark
Nar ve incir ağaçlarında, incir kuşlarının yaptığı serenat
Ve anamın kınalı ellerinden çıkan sıcacık ekmekler
Közde demlenmiş taze çay, ah benim Yörüklüğüm
Neden bu denli açıksın, neden bu denli doğal
Kara dutla yüzünü gözünü boyar, böğürtlenlere savaş açardın
Karabaş Köpek ardında, sen önünde kaçardın
Şimdi de koş bakalım, şimdi de oku kıyıda köşede bulduğun
Gazete parçalarını, bilirim tenezzül etmezsin,
Bu bilgisayar denen ne olduğu belirsiz aletin bağımlısı olduğundan beri
İlk öğrendiğin tasarruf tedbiri, yerli malı ye, yerli malı kullandı
Hatta ceplerimize yeni kavrulmuş, buğday, Fıstık ve Kuru Üzümle
İncirleri doldurup, herkese pay ettiğimiz haftası bile vardı,
Ellerimiz, üşür ayaklarımız donardı ama bilmezdik ne ilaç ne de
Doktor tabelası.
Şimdi yediğimiz ilaç, içtiğimiz ilaç, ekonomi ithal,
Üretebilecek beyinler ihraç….Gel keyfim gel…
18.07.2013/Hatice AK
5.0
100% (5)