36
Yorum
26
Beğeni
0,0
Puan
3785
Okunma
yüzüne bakmadan çizerdim resmini
tepesinde toplardı dalgalı saçlarını
kâhkülleri dağılırdı yüzünde
gözleri bir bebek kadar masum bakardı
içine akardı bilirim çocuk gözyaşları
arkadaşım bizden bile saklardı
daha on üç yaşındaydı
babası bizde sofrada yemek yerken
sattım dedi Müjgân’ı
bir iki yaş büyüktüm ondan
evlilik yaşımız geldi mi geçti içimden
ben büyük olduğuma göre
yoksa gelip geçti mi?
çocukluk işte
sevinemedim
babası sanki çok güzel bir iş yapmışca
sevinçliydi
daha çocuktu Müjgân, hiçte büyümeyecekti
onu birden büyütenlere inat
hep öyle kalacaktı
kirpikleri inip inip kalkacaktı
büyükler konuştukça
çocuklaşacaktı
nasıl da oynamıştık kına gecesinde
provasını bile yapmıştık ikimiz rol keserek
evleneceği oğlanla yapacaklarının
büyükler seyredip gülmüştü
bizi evlerinden çok aşağılarda karşılamıştı
öyle canayakındı
tepedeki evlerinden
aşağılara dek uğurlardı
arkadaştı
çocukça hayallerdi konuştuklarımız Müjgân’la
hepte öyle kaldı’k
hiç birimiz büyümedik
evcilik oynar gibi
yaşadık hayatı da
rol yaptık
acıttıklarında bıraktık rol yapmayı
bağıra bağıra ağladık
bir bayram günü geri geldi Müjgân
dışardan ayakkabısını giyerek
nefes nefese
soluğu anne evinde almıştı
çünkü annesine götürmemişlerdi
bir de sizleri özledim dedi
böyle bitti mi çilesi, ne gezer
bir kaç yıl geçmeden
evlendirdi babası
hiç görmeden damadı
nikâhta görmüştü ilk
ve burnundan kanlar boşandı
ah Müjgân ah!
hayatını hep başkaları çizdi
sen rolünü oynadın
hiç öyle ökelekli kadın olmadın
iki çocuğun oldu, büyüdü, evlendi
sen her zaman yaşattın
yaşamadığın çocukluğunu
kumral yüzünde kâhkülün
arkada at kuyruğunla
16. 7. 2013 / Nazik Gülünay