1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1028
Okunma
SEVR’İN SAKLI BAHÇESİ
Bir kaçışın öyküsü müydü bu?
Gece yürüyüşü mü, yoksa
Kalpte bir heyecan,
Vücutta yanan kor ateşle…
Kâfirler peşindeydi.
Nereye gideceklerini,
Hangi yola sapacaklarını bilmeden,
Bir kaçış mıydı,
Yoksa bir miladın öyküsü mü?
Gecenin karanlığında
Hızlı adımlarla,
Duyulmasın diye nefes bile tutarak
Titreyen kalp,
Durma noktasındaki beyinle.
İzleri belli olmasın diye
Sağlam basılmayan yerler,
Ayla yön bulan adımlar…
Bir diriliş öyküsüydü bu;
Karanlığa gizlenen,
Zamanın yönünü değiştiren.
Yorulmuşlardı,
Takatleri kalmamıştı.
Peygamber ve can arkadaşı,
Tırmandı Sevr’e,
Gizlendiler bir kuytuya,
Beklediler azametle.
Gelişlerini karanlık yüzlüler aradı.
Ebu Bekir korktu,
Peygamber teselli etti:
“Allah bizimle.”
Korudu, kolladı, sakladı;
Bir güvercinin yumurtasında,
Bir örümceğin ağında,
İki kayanın arasında.
Korudu, korkularını sınadı,
Hakka yönelişi gördü,
Rahmetini yoldaş etti.
Abdullah getirdi haberleri,
Amir b. Füheyre koyunlarından süt verdi,
Doyurdu Yaradan;
Bir dağın tepesinde
Küçük bir inde…
Geldiler ama göremediler,
Aradılar ama bulamadılar.
“Eğilselerdi göreceklerdi,” dedi Ebu Bekir.
Eğildiler ama göremediler,
Hevesleri yarım kaldı,
Düğüm oldu boğazlarında.
Alamadılar yüz deveyi,
Heybetiyle korudu,
Sadakatiyle dimdik durdu,
Çıkılamayan yollarıyla,
Geçit vermeyen kayalarıyla,
Haşmetle bakan duruşuyla…
O bir dağdı.
Yaratılanı bağrında sakladı.
Feraha çıktı Peygamber,
Feraha çıktı Ebu Bekir ve müminler.
Bir dağ der geçersin,
İçinde neler gizli bilmezsin.
meyra