2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1359
Okunma

bir gün yirmi dört saat diyorlar
-değil, değil!
ne zaman kalemi alsam elime
hüzünlü harfleri bir köşeye çekiliyor alfabemin
ve gitmelere odaklanıyor kendince
her şey susuyor
kağıdın güleçliğini koskocaman bir endişe kapladığında…
bekleme salonu kırılganlığında
umutsuz bir ayna yalnızlığıyım şimdilerde
bütün terminallerde havada asılı kalmış bir el çaresizliği
eş anlamlı kelimeler türetiyor
naftalin kokulu sensizliğime
ve uzak bir masala düşüyor infazım
her anım kayıp bir gömü
susuşum sin…
bir hafta yedi gün diyorlar
-değil, değil!
ne zaman terlese avuçlarım
yaralı öpücükleri bir kenara çekiliyor dudaklarımın
ve kanıyor kendince
her şey bitiyor
ellerinin öpülmemişliğini boynu bükük bir” neden” sardığında…
yaşlı bir duvarın kırışıklığında
paslanmış bir çivi anlamsızlığındayım şimdilerde
bütün fotoğraflar mutluymuş mod’unda
yalancı poz çaresizliğiyle gülücükler saçıyor
kim olduğunu unutan benliğime
ve bir kırlangıcın gölgesine düşüyor ömürsüzlüğüm
her anım yasal bir intihar
katlim ar…
bir yıl üç yüz altmış beş gündür diyorlar
-değil, değil!
ne zaman sesim kaybolsa
ağrılı merhabaları bir kenara çekiliyor nefesimin
ve sızlıyor kendince
hiç bir şey unutulmuyor
gözlerinin ayazlığını
dilimdeki şarkının buğusu ısıttığında…
gözlerimin çatısı akıyor
ne olur aldırma
aldırma…
kızılcan
5.0
100% (6)