4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
952
Okunma

Başlarına vura vura tahammülü sınanır
Ve sonra çakılır duvara
Demirden çiviler...
Çekiç sesi, kireç kırıntısı
Ve bir kaç alçı parçası
Hazin bir öyküyle düşer yerinden;
Yanında kırık düşler
Ve yazılmayı bekleyen umutsuz hayatlar
Serilir yere boylu boyunca,
Üzerinde dans eder yüksek ökçeli ayaklar...
Hangimiz duyduk
Kaç öyküsü oldu duvarla çivinin,
Okunmadık, bilinmedik
Ve kağıtla kalem gibi kaç hatırası...
Çivi duvarın, kalem kağıdın korkulu rüyası
Ve rüyalarla başlayan
Üşüyüp, terlemeler, hastalanıp ölmeler...
Ölüm deyince; gölgeler, oksijen,
Meyveler, yapraklar
Ve çiçeklerle bezeli ağaçlar geldi aklıma;
Kulak verdim acı türkülerine
Ne çok dertleri varmış meğer...
Oyuldukça gözleri,
Yakılıp küle döndükçe özleri,
Karanlığı deler acı çığlıkları
Ve her çığlıkta kanatsız kuşlar gibi
Toprağı öper kömürden parçaları...
Unutulur mu hiç
Zehir kokan simsiyah nefesleri...
Ağaçlar, yani ormanlar,
Doğanın dilsiz tanıkları;
Hiç uğruna durmuş solukları,
Faili meçhul cinayetin kurbanları
Merak içindeler:
Varlıklarındaki fayda mı
Yokluklarındaki felaket miydi aslolan
Neydi yakılmalarındaki tercih sebebi?..
Rukiye Çelik
1 Mart 2013/Ankara
5.0
100% (3)