4
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
1380
Okunma
aynaya bakan yüzlerde
tarih nazlandı yine
akşamın dağınık saçlarında
dolaşırken ellerim...
gelişsiz gidişlerin çıplaklığını giyinirken yüreğim
sokaklar sır mezarlarla doldu
yeşiller fısıldadı
ki her ağızda bir yılan
kim emzirir hüznümü
zamanın yanaklarında
derin gülmelerim
rüzgar gelip çalmasın kapını
nadasına bıraktığım gemiler
benim son yolum
bir vakit
gölgesi vardı bulutların
kırmızı düşlerde
korkular vardı çocukluğumun
gamzelerinde
ve soluğumda sevmek
aklımı bozdu sabahlara eklenen
günah yağmurları
oysa iz değmemiş kendimde
uyuyan sancı
nasıl dirildi yoluma simsiyah
büyüdükçe ne çok ağrı birikiyor avuçlarımda
hepsi de darmadağın
ince bir çizgide
değişiyor rengi güllerin
sessiz acılar eşeledikçe
toprağı
hangi kapıyı öpsem
uçurum kucaklıyor gövdemi
ahh bir de güneşe değsem
kırılmasa ellerim
bu yangınlarda
kaç kez öldüğümü unuttum
kıyılarda dilsiz
çığlıklarım
anılarımı maskeleyen saf sızı
hangi maviyi tutarken yalnızlığın
yüreğinle dönüp dolaştın
ve durdun karanlığınla
beyaz sokağımda
gözlerin suçlu
gözlerin kançanağı senin
damarlarım şımardıkça olur olmaz her sebepten
cinnet geçirdim
dağ gibisin içimde
bu yüzden yitirdim adreslerimi
şaşkınlığına gelsem
düşürsen beni
ağzından
biliyor musun
tarihler önce kin
sonra kan akıtıyor saatlere
her baktığımda aynaya öldüğümü sanıyorsun
unutarak yaşadığımı
5.0
100% (9)